Özlenen Rehber Dergisi

137.Sayı

Onlar Birer İnciydi..

Berda AKSOY ÇETİN Özlenen Rehber Dergisi 137. Sayı
Güzel ahlaklarıyla, itaat ve kanaatkârlıklarıyla her biri birer inci tanesiydi. Müslüman ülkede yaşayan bizler yaşantımızı doğru ölçüde ayarlamak zorundayız. Hep söylüyoruz annelerimizin edep timsali olduklarını, okuyoruz, araştırıyoruz ancak bizler araştırdıklarımıza hangi ölçüde uyuyoruz? Onlar yoksulluğun yaşandığı dönemlerde dinlerine öyle bir sarıldılar ki koşulların zorluğuna bakmadan gerek geçimde gerekse savaşta dimdik ayakta durdular. Onların yaşantıları bizim yaşantılarımızla mukayese edilemeyecek kadar farklı ve özeldi.
Cemile Binti Abdullah
Her annemizin güzelliği özelliği başkaydı. Cemile binti Abdullah Medinelilerin en önemli lideri olan, Müslümanların Medine’ye hicret edeceği günlerde şehrin yöneticiliğine getirilmesi düşünülen Abdullah b. Ubey b. Selül ile Havva b. Münzir’in kızıdır. Genç kız olunca talipleri çıkmaya başlamıştır. Annemiz Hanzala b. Ebu Amir ile izdivaç etmiştir. Hanzala evlendiklerinin ertesi günü Uhud muharebesine katılmış ve şehit olmuştur. Annemizin eşinden Abdullah isminde bir oğlu dünyaya geldi. Bu arada Sabit b. Kays Şemmas ona talip oldu. Çok dindar ve ahlaklı olan Sabit efendimize annemiz hayır diyemedi. Sabit b. Kays Allah’a son derece bağlı, samimi bir Müslüman, çok ibadet eden, ahlaklı biri olmasına rağmen Cemile hatun onu bir türlü sevememişti. Bu durum ilişkilerine de yansıyordu. Kimsenin kırılıp incinmemesini istemiyordu, ancak çözüm de bulamıyordu. Artık birbirlerini güzel göremiyorlardı ve aralarında ki kızgınlık artarak iki taraf için de unutulmayacak hadiselere sebep oldu. Cemile annemiz Sabit b. Kays ile tartıştı, Sabit efendimiz o öfkeyle onu dövdü. Bu esnada hamile olan annemizin kolu kırıldı. Canı çok acımıştı ancak en çok da kalbi inanılmaz şekilde kırılmıştı. Ve annemiz o kırgınlıkla Sabit b. Kays’dan doğacak olan çocuğu emzirmeyeceğine yemin etti. Çocuk doğduktan sonra tüm eşin dostun ısrarlarına rağmen cemile annemiz yeminini bozmadı. Sonra olaydan Rasûlallah (s.a.v.) Efendimiz haberdar oldu ve çocuğun yanına getirilmesini istedi. Çocuğun ağzına hurma çiğneyerek sürdü ve sonrasında o çocuğu Allah rızıklandırır dedi. Sonra çocuğu emzirecek olan bir hanım çıktı. Ancak annemiz doğumdan sonra babasının evinde kalıyordu. Cemile annemiz Allah Rasûlü’nün yanına giderek eşinin kendisine yaptıklarından dolayı şikâyette bulundu ve ayrılmak istediğini söyledi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) olayı bir de Sabit b. Kays’dan dinledi. Efendimiz (s.a.v.) Cemile annemizi de Sabit b. Kays efendimizi de huzuruna çağırdı, barışma imkânları için konuştu. Annemiz hiçbir şey onunla beni bir araya getiremez diyerek kesin kararlı olduğunu söyledi. Ancak bu kadar kızmasına rağmen eşine haksızlık etmeyerek onun nasıl biri olduğunu anlatarak evliliklerinin niçin bu duruma geldiği hakkında bilgi verdi.
- Yâ Rasûlullah! Vallahi ben Sabit b. Kays’ı ne dinine bağlılığı konusunda ne de ahlakından dolayı ayıplıyorum. Bu konuda aramızda hiçbir problem yoktur. Ancak bu evliliği devam ettirmeye çabalarsak, İslam ile şereflendikten sonra cahiliye dönmekten, onlar gibi kötü şeyler yapmaktan, kızgınlık ve kinime yenilmekten korkuyorum.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de annemizin bu kadar kararlı olduğunu görünce, mehri sordu. Bahçe olarak verilen mehri geri vermek koşulu ile Cemile annemiz Sabit b. Kays efendimizden ayrıldı.
Cemile annemizin yaşadığı bu durum çoğunlukla görmek istemediğimiz bazı gerçekleri bize gösteriyor. Eşler arasında huzursuzluk olabilir, tabiidir. Her iki insan da iyi olabilir ancak anlaşamıyor ya da hayata bakış açıları farklı olabilir. Bu durumda hata aramak yerine oluru neyse ona göre, Kur’an ve Sünnet rehberliğinde iman nuru ile karar almak lazımdır. Tıpkı onları örnek almamız gerektiği gibi. Ayrılık zor bir durum, hatta büyük bir yıkım. Ancak bu enkazı toparlamak için dünyaya geliş sebebimizi iyi idrak etmeli ve hayatın devam ettiğini göz ardı etmemeliyiz. Her insan farklı imtihanlardan geçiyor ve geçecektir.
Bizler annelerimiz diyoruz, sahabe efendilerimiz diyoruz.. ne de güzel yaşamışlar, o şartlarda bile bir salise olsun inançlarından geri durmadan hak olanın izinde gitmişler diyoruz. Ve keşke bizler de onlar gibi olabilsek diyoruz(?) ancak dediğimiz gibi yaşıyor muyuz? Ya da çoğu yerde okuyup bildiklerimizi, onların yaşantılarını ne derece dikkate alıyoruz. İşte bütün bunların cevabı muallakta kalıyor ne yazık ki. Şimdilerde boşanma olağan bir durum. Boşanma olabilir, anlaşamayan insanlar birbirlerinden kurallarına uygun olarak ayrılabilir. Fakat bugün böyle kolay değil. Örnek almak istediğimiz annemiz, küfre düşmemek için, hataya düşmemek için Allah’tan korktuğu için ayrılık kararını almış. Şimdilerde böyle güzel sebepler yok ki. Boşanma sebeplerinin nedeni şiddetli geçimsizlik olarak kapatılsa da altında yatan sebepler hiç de örnek almamız gerektiği gibi değil.
Şimdi düşünelim. O zamanlarda da ayrılık vardı şimdi de var. Ve bir de ayrıldıktan sonrası tabii. Hatta artık anlaşamayan çiftlerin ayrılmaları da zorlaştı. Çeşitli tazminat vb. sebeplerden ötürü. Ayrı ayrı değerlendirmek gerekirse… Hepimiz insanız; hedeflerimiz, hayattan beklentilerimiz, bakış açımız farklıdır. İnsanın anlaşabileceği birisiyle hayat sürmesi çok da kolay değil. Ancak bir evlilik yapacağımız zaman beklentilerimizin de sağlam olması lazım ki ona göre sağlam şekilde yol alalım. Şimdilerde çoğu beraberlik menfaat üzerine kuruluyor ve sömürme çatısıyla kapatılıyor. Ve sonrasında menfaatler bitince, sömürülecek bir şey kalmayınca çiftler birbirinden hazzetmemeye başlıyor ki zaten başta da haz yoktu da menfaatler çoğu kusuru ört bas ediyordu. Onlar da tükenince evliliği sürdürecek bir neden kalmıyor. Sonrasında çetrefilli bir boşanma süreci başlıyor. Aylarca devam eden, tarafların birbirinden ne alabilirsem kâr diye baktığı sürece giriliyor. Nefret, kin, tartışmalar peş peşe geliyor, gidiyor.. Bizler annelerimizi örnek almalıyız dedik. Annelerimizi sadece ibadetleri yaşama konusunda örnek alıyorsak eksik bir şeyler var demektir. Onlar yaptıkları her işte en güzeldi. Onlarda da bir takım sebeplerden ötürü boşanmalar vardı bizde de var. Biz aslında baştan kaybediyoruz. Evliliği dinimizi tamamlamak olarak bakıp, daha en baştan -ki bu taliplik zamanlarından itibaren başlıyor- Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) ahlakına göre sünnetlerin beraberliğinde, haram helale dikkat ederek geçirirsek o zaman hayırla dolu bir evlilik yaparız. Ha sahabe annelerimiz böyle yapmadılar mı? Kesinlikle böyle yaptılar. Az önce okuduk, cemile annemizin Sabit efendimizin teklifini hangi koşullardan dolayı kabul ettiğini. Ama sonrasında devam ettiremeyeceğini ki bunun da sebebi yine kine, kötülüğe, cahiliye adetlerine düşmekten korkmasıdır. Bizler için bir nimet annelerimizin yaşantısı. Onlar ticari konudan tutun da, aile içi yaşantıya her konuda bize örnek teşkil edecek kaynaktır. Ve unutmayalım o zamanki şartlar hemen her yönden çok daha ağırdı, şimdi her şey o kadar kolay ki. Ya düşünün kitaplardan, ansiklopedilerden, romanlardan elimizden düşürmediğimiz telefonlarda bile kıymetli annelerimizin yaşantısını indirebilir, okuyup öğrenebiliriz. Yani talep edersek öğrenmeyi ve en önemlisi hayatımıza uygulamayı her türlü koşul mevcut. Biz sadece doğruya niyet edelim. Bizler doğru olana niyet edersek muhakkak ki Allah (c.c.) kapıları açmakta kolaylık sağlayacaktır. Önemli olan doğruya inanmak ve inandığın gibi de yaşamaktır. Doğru olandan kastımız Kur’an ve Sünnet rehberliğidir. Bunlar da zaten Rasûlullah Efendimiz’dir, Ehl-i Beyt’tir, Sahabe efendilerimizin ahlaklarıdır. Dünya hayatında yaşamak meşakkatlidir. İmtihanlar çetin olabilir lakin rehberler sağlam olursa ilerlediğimiz yol da gerçek olur ve hakikaten yol alabiliriz. Yanlışa uyup yerimizde saymamak için önce kendimizle (nefs) mücadele vermemiz gerekiyor. Mücadeleyi kazanmak için rehberimize ve yolumuzun esaslarına dört elle sarılırsak inanıyorum ki kazanan taraf biz olacağız. Allah (c.c.) tüm Ümmet-i Muhammedi doğru yolda mücadele edenlerden eylesin. Âmin
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.