Özlenen Rehber Dergisi

165.Sayı

MUTTAKİLERE / ALLAH DOSTLARINA VERİLECEK KERAMETLER

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 165. Sayı
İmam Gazâlî (rh.a.), ’Minhâcu’l-Âbidîn İlâ Cenneti Rabbi’l-Âlemîn’ isimli eserinde şöyle demektedir:
’Sonra muhakkak ki ben, kendisine itaat ettiği, O(’nun yolu)na hizmete sarılıp devam ettiği ve ömrü (boyu)nca bu yola süluk zaman Allah Teâlâ’nın kula vereceği şeyleri düşündüm. Onları özet olarak kırk keramet ve hil’at (ihsan elbisesi) olarak buldum. Onlardan yirmi (tane)si dünyada, yirmi (tane)si de ahirettedir.
Dünyadakilere gelince:
Birincisi; Subhan olan Allah’ın onu anması ve onu övmesidir. Âlemlerin Rabbi’nin onu anmakta ve övmekte olduğu bir kul ise ne şereflidir.
İkincisi; (Allah) Celle Celâluhû’nun (nimetlendirmek) suretiyle ona şükranda bulunması ve onu yüceltmesidir. Şayet sana, senin gibi zayıf bir mahlûk şükranda bulunsa ve seni yüceltse elbette bununla şeref bulursun. Ya öncekilerin ve sonrakilerin ilahı (sana şükranda bulunsa ve seni yüceltse) nasıl olur?
Üçüncüsü; (Allah’ın) onu sevmesidir. Şayet seni, bir mahallenin reisi veya bir memleketin idarecisi sevse, elbette bununla övünürsün ve saygın makamlarda (bu sevgiden) faydalanırsın. Ya Âlemlerin Rabbi’nin sevgisi (sana isabet ederse) nasıl olur?
Dördüncüsü; (Allah’ın) onun için, işlerini yürüten bir vekil olmasıdır.
Beşincisi; (Allah’ın) onun rızkına, kendisine yorulmaksızın ve kaybolmaksızın hangi halde olursa olsun yönelten bir kefil olmasıdır.
Altıncısı; (Allah’ın) onun için, her düşmana karşı ona kâfi gelen ve her kötülük yapmayı kastedeni ondan defeden bir yardımcı olmasıdır.
Yedincisi; (Allah’ın) onun için enis (sıcak dost) olmasıdır. (Artık o kul,) hiçbir halde yalnızlık hissetmez. (Halinin) değiştirilmesinden ve tebdil edilmesinden korkmaz.
Sekizincisi; izzet-i nefistir. Artık ona dünya ve (dünya) ehline hizmet etme zilleti ulaşmaz. Hatta dünya meliklerinin (krallarının) ve zorbalarının kendisine hizmet etmesine dahi razı olmaz.
Dokuzuncusu; himmetin (hedefinin ve çabasının) yüce olmasıdır. Artık dünya ve (dünya) ehlinin pisliklerine bulaşmaktan yüce olur. Dünyanın süslerine ve eğlencelerine, akıllı adamların, çocukların ve kadınların oyunlarına tenezzül etmemesi gibi iltifat etmez.
Onuncusu; kalp zenginliğidir. Artık dünyada her zenginden daha zengin olur. Gönlü hoş ve sadrı geniş olmaya devam eder. Hiçbir hadise onu korkutmaz ve hiçbir yokluk onu kederlendirmez.
On birincisi; kalp nurudur. Artık kalbinin nuruyla, kendinden başkasının bir kısmına dahi ancak büyük bir gayret ve uzun bir ömürle ulaşabildiği ilimlere, sırlara ve hikmetlere ulaşır.
On ikincisi; sadır genişliğidir. Artık dünya mihnetlerinden ve musibetlerinden, insanların külfetlerinden ve tuzaklarından bir şey (sebebiy)le kalbi daralmaz.
On üçüncüsü; itibar (saygınlık) ve kalplerde yer (etmek)tir. Hayırlı kimseler ve şerli kimseler ona hürmet eder. Her zalim ve zorba ona itibar eder.
On dördüncüsü; kalplerde (ona karşı) sevgi (duyulması)dır. Rahman (olan Allah) onun için (kalplerde) bir sevgi yaratır. Artık tüm kalpleri, onun sevgisiyle yoğrulmuş ve tüm ruhları ona hürmet ve ikrama sevkedilmiş görürsün.
On beşincisi; söz, can, iş, giysi ya da mekân gibi herbir şeyde (hâsıl olan) genel bir berekettir. Öyle ki bastığı toprakla, bir gün (müddetle) oturduğu mekânla, onu gören veya (az da olsa) bir vakit beraber bulunmuş bir insanla teberrük (bereket talep) edilir.
On altıncısı; kara ve deniziyle (tüm) yeryüzünün (emrine) amade kılınmasıdır. Öyle ki dilerse havada seyreder (uçar) veya su üzerinde yürür ya da yeryüzünü bir andan daha az bir sürede kateder.
On yedincisi; yırtıcılar, vahşiler, haşereler ve diğer (tüm çeşit)leriyle hayvan(ların) emrine amade kılınmasıdır. Artık vahşi (hayvanlar) on(un davetin)e icabet eder ve aslanlar ona kuyruğunu sallayarak yaltaklanır (boyun eğer).
On sekizincisi; yeryüzü (hazineleri)nin anahtarlarına sahip olmaktır. Artık her nereye elini vursa, dilerse onun için bir hazine olur. Her nereye ayağını vursa, eğer ihtiyacı varsa onun için bir su pınarı olur. Her nereye yönelse, eğer isterse onun için hazır bir sofra olur.
On dokuzuncusu; Rabbu’l-İzze’nin kapısında liderlik ve itibar sahibi olmaktır. Artık mahlûkat ona hizmeti Allah Teâlâ’ya (yakınlığa ve ihtiyaçlarının görülmesine) bir vesile edinir. Onun mevkii ve bereketi hürmetine Allah’tan ihtiyaçları karşılaması istenir.
Yirmincisi; Allah tarafından duasına icabet olunmasıdır. Allah Teâlâ’dan her ne isterse mutlaka ona verir. Biri için şefaat eder (aracı olur)sa kabul edilir. Şayet Allah Teâlâ üzerine yemin etse, mutlaka dilediği şeyle kendisini sadık çıkarır (yeminini yerine getirir). Hatta onlardan öyle kimseler vardır ki, bir dağa işaret etse
mutlaka yok olur. Artık dille istemeye ihtiyaç duymaz, hatırına bir şey gelse mutlaka hazır olur. Elle işarete de ihtiyaç duymaz.
İşte bunlar dünyadaki kerametlerdir.
Ahirettekilere gelince:
Yirmi birincisi; öncelikle ölüm sekeratının ona hafifletilmesidir. O (ölüm sekeratı) ki; peygamberlerin kalpleri ondan dolayı titredi de nihayet Allah’tan, onu kendilerine hafif kılmasını dilediler. Hatta muhakkak onlardan öyleleri vardır ki, ölüm onun yanında, susuz kimseye tatlı su içme(nin rahatlığı) gibi (rahat ve hoş) olur. Allah Teâlâ şöyle buyurdu: ’(Takva sahipleri) o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat oldukları halde alırlar.’1
Yirmi ikincisi; iman ve marifet üzere sabit kılınmaktır. O (iman ve marifet üzere sabit kılınmak) ki korku ve endişe ondan yanadır. Tüm ağlama ve telaş onun içindir. Söyleyenlerden bir söyleyici olarak yüce (olan Allah) şöyle buyurdu: ’Allah, iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sabit bir sözle sabit kılar.’2
Yirmi üçüncüsü; rahatlık ve güzel rızkın müjde ve emniyetle birlikte ona salıverilmesidir. (Allah Teâlâ’nın şu) buyruğu (buna işaret eder): ’(Melekler onların üzerine): ’Korkmayın, üzülmeyin, vaat olunduğunuz cennetle sevinin.’ (diye inecek.)’3 Artık ahirete kendisinden önce giden (amel)lerinden dolayı korkmaz ve dünyada geride bıraktıklarından dolayı hüzünlenmez.
Yirmi dördüncüsü; cennetlerde ebedi kalmak ve Rahman (olan Allah)’a yakınlıktır.
Yirmi beşincisi; ruhuna sırda hayat verilmesidir ki ikram, taltif ve nimet verilmesiyle semaların meleklerinin fevkine yükselir. Büyük bir sevap umarak ve en büyük bir fırsat bilerek cenazesine hürmet etmek, (cenaze) namaz(ını kılmay)a kalabalık bir şekilde rağbet etmek ve techiz (işler)ini çarçabuk yerine getirmek (suretiyle) bedenine de açıkta (hayat verilmesidir).
Yirmi altıncısı; kabir sualinin fitnesinden ve (kendisine) doğrunun telkin edilmesinden emniyette olmaktır. Artık (o) bu korkudan emin olur.
Yirmi yedincisi; kabrin genişletilmesi ve nurlandırılmasıdır. Artık (o) kıyamete kadar cennet bahçelerinden bir bahçe içerisinde olur.
Yirmi sekizincisi; ruhuna yalnızlık hissettirilmemesi, soluklandırılması ve ikram edilmesidir. Artık salih kardeşlerle birlikte, Allah’ın kendilerine fazl(-ı ihsan)ından verdiği şeylerle sevinir, müjdelenir (neşelenir) oldukları halde yeşil kuşların kursaklarına konur.
Yirmi dokuzuncusu; (kendilerine bahedilen) elbiseler, tac ve Burak (gibi) izzet ve ikram içerisinde haşrolmaktır.
Otuzuncusu; yüz beyazlığı ve nurudur. Allah Teâlâ şöyle buyurdu: ’O gün birtakım yüzler parlaktır. Rablerine bakıcıdır.’4 Ve (yine şöyle) buyurdu: ’O gün bir takım yüzler parlaktır, güleçtir, neşelidir.’5
Otuz birincisi; kıyamet gününün korkularından emin olmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurdu: ’(O halde kıyamet günü cehenneme atılan kimse mi,) yoksa emniyet içerisinde gelen kimse mi (daha hayırlıdır)?’6
Otuz ikincisi; kitabı sağ (taraf)ından almaktır. Her kime kitab(ını alma) hususunda kendisine kâfi olunursa kurtulur.
Otuz üçüncüsü; hesabın kolaylaştırılmasıdır. Onlardan hiç hesaba çekilmeyen kimseler de vardır.
Otuz dördüncüsü; mizanın ağırlaştırılmasıdır. Onlardan (amellerinin) tartılması için hiç durdurulmayan kimseler de vardır.
Otuz beşincisi; Nebi (s.a.v.)’in (huzuru)na Havz(-ı Kevser)’e varmaktır. Nihayet (oraya varır ve ondan) bir defa içer de sonrasında ebediyen susamaz.
Otuz altıncısı; sırat (köprüsün)ü geçmek, cehennemden kurtulmaktır. Hatta onlardan onun (yani cehennemin) hışıltısını dahi duymayan ve kendisi için cehennemin söndürüldüğü kimseler vardır.
Otuz yedincisi; kıyamet meydanında, nebilerin ve rasullerin şefaatine yakın bir şefaattır.
Otuz sekizincisi; cennette sonsuz bir mülkiyettir.
Otuz dokuzuncusu; en büyük nimet olan (Allah’ın) rıza(sı)dır.
Kırkıncısı; öncekilerin ve sonrakilerin ilahı olan Âlemlerin Rabbi (c.c.)’ya kavuşmaktır.’7

Son notlar
1 en-Nahl, 16/32.
2 İbrâhîm, 14/27.
3 Fussilet, 41/30.
4 el-Kıyâme, 75/22-23.
5 Abese, 80/38-39.
6 Fussilet, 41/40.
7 Gazâlî, Minhâcu’l-Âbidîn İlâ Cenneti Rabbi’l-Âlemîn, s.345-350, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1989.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.