Özlenen Rehber Dergisi

161.Sayı

Örnek O'dur ve O'nun Örnekliğinde Varlık Sebeplerimize Karşı Görevlerimiz

Mehmet Bayav Özlenen Rehber Dergisi 161. Sayı
Yaratılmışların en hayırlısı, peygamberler dizisinin son incisi ve insanlığın örneği Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Şahit, müjdeci, uyarıcı, davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderilen1 Hz. Muhammed (s.a.v.), iki cihan sultanı ve bütün âlemlerin rahmetidir.
O, âlemlere rahmet olarak gönderilmiş2 olmasının yanında, mü’minlere çok düşkün, şefkatli, merhametli ve onların sıkıntıya düşmesi kendisini çok üzen saadet önderi ve örneğidir.3
Rahman ve rahim olan Hz. Allah’ın insanlık için seçtiği yüce dinimiz İslam’ı tebliğ ederken, ürkütmeyip müjdeleyen, nefret ettirmeyip sevdiren, zorlaştırmayıp kolaylaştıran Nebiler Nebisi (s.a.v.) Kur’an-ı Kerim’de örnek olarak şöyle takdim edilmiştir:
’Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.’4
O halde örneğimiz Allah Rasûlü (s.a.v.)’dir. O’nu örnek edinmenin alameti, sünnet-i seniyyesine sarılmaktır. O’nu sevmek, ümmet olmanın ilk şartıdır. O’nun sevmediklerini sevmemek de, ümmet olmanın bir başka şartıdır. O’nu sahip olduğumuz her şeyden daha fazla sevmedikçe de olgun bir imana sahip olmamız mümkün değildir. O, şöyle buyurmuştur:
’(Ben) kendisine; (anne ve) babasından, çocuk(lar)ından ve tüm insanlardan daha sevgili olmadığım sürece hiç biriniz (kâmil manada) iman etmiş olmaz.’5
O’na sevgi ile açılan gönüller aydınlıktır. O’nun izinde koşan ayaklar saadete erecektir. O’nun aşkı ile tutuşan gönüllere karanlıklar musallat olmayacaktır. O’nu örnek seçemeyen beyinler ise pişmanlık ateşinde kavrulacaklardır.
Yüce dinimiz İslam, şüphe ve tereddütlerden uzak, kayıtsız ve şartsız bir iman hareketidir. Bu hareket, Allah’a teslim olmakla başlar. Rasûlullah (s.a.v.)’e ve O’nun getirdiklerine teslim olmakla devam eder. Bu itibarla Rasûlullah (s.a.v.)’e itaat, Allah’a itaat demektir. Allah’ı sevmek, Rasûlullah (s.a.v.)’e tabi olmakla mümkündür.
Rabbimiz bu hakikatleri, kelamında şöyle buyurmuştur:
’Peygambere itaat eden, muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.’6
’(Ey Habibim! Allah’ı sevdiğini iddia edenlere) de ki: ’Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’7
’Peygamber size ne verirse onu alın. Sizi neyden men ederse ondan geri durun. Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah, cezası çetin olandır.’8
Hakikat şudur ki, Allah’ı sevmek ve ona itaat etmiş olmak, Rasûlullah (s.a.v.)’a tabi olmakla mümkündür. Sahâbe-i Kiram gibi, ’Anam babam sana feda olsun yâ Rasûlallah!’ diyerek O’nun verdiklerini almak ve O’nun men ettiklerinden kaçınmak her Müslüman’ın vazifesidir. Hz. Adem (a.s.) yeniden yaratılsa, Hz. Musa (a.s.) kabrinden kalksa, Hz. İsa (a.s.) semadan inse, yapacakları tek şey, Allah’ın son elçisi Rasûlullah (s.a.v.)’e ittibadır.
O halde, Yüce Rabbimizin ’en güzel örnek’ olarak bildirdiği Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaşayışını kendimize örnek seçelim. O’nun sünnetini yaşamadan müslümanca bir hayat sürmenin mümkün olamayacağını bilelim. O’nu dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha çok sevmedikçe olgun bir imana sahip olamayacağımızı unutmayalım.
Cemiyetteki vazifelerimiz ne olursa olsun, hep O’nu kendimize örnek alalım. Devlet başkanı ve komutan olarak, hoca ve talebe olarak, vaiz, hatip, dâvetçi, hakim ve aile reisi olarak, zengin ve fakir olarak daima O’nun hayatını örnek edinelim. Zira O, bütün işlerimizde önümüzü aydınlatan bir ışık ve nurdur. Allah’a kul, Rasûlullah’a ümmet olmak ve ebedi saadete ermek, O’nu örnek edinmekle mümkündür.
Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’İmtina edenler hariç ümmetimin hepsi cennete girecektir.’ (Sahâbeler): ’Yâ Rasûlallah! Kimler imtina edecekler?’ dediler. (Rasûlullah): ’Her kim bana itaat ederse cennete girer. Her kim de bana asi olursa (cennete girmekten) imtina etmiştir.’ buyurdu.9
Bu itibarla varlık sebebimiz olan ana ve babamıza hürmette de Allah’ın Rasûlü’nü kendimize örnek almalıyız. Allah Azimuşşan, şerefli kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, kendisine iman ve itaatten hemen sonra, ana ve babaya itaat edilmesini, iyilikte bulunulmasını emretmiştir.10 Allah’ın rızasını kazanmaktan sonra, en faziletli amelin de ana-babanın rızasını kazanmak olduğu haber verilmiştir. Bu sebeple, kalbi iman ve Kur’an’la nurlanmış her Müslüman, kendisi için pek çok sıkıntılara katlanan, sevindiği zaman sevinen, üzüldüğü zaman üzülen ana ve babasına karşı görevlerini yerine getirmenin bir iman borcu olduğunu bilmek zorundadır. Bu görevlerimizi şöyle özetlemek mümkündür:
Ana ve babamıza karşı ilk görevimiz; onlara itaat etmek ve iyilikte bulunmaktır. Allah’ın ve Rasûlullah’ın emir ve yasaklarına karşı olmadığı sürece, ana ve babamızın emirlerine itaat etmek, söylediklerini yapmak, isteklerini yerine getirmek ve gönüllerini hoşnut etmek her Müslüman’ın görevidir. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
’Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti.’11
’İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: ’Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.’12
Ana ve babamıza karşı ikinci görevimiz; onlara bakmak, yumuşak söz söylemek, şefkat ve merhamet göstermek, rıza ve dualarını almaktır. Hayırlı bir evlat, gücü ölçüsünde ana ve babasına bakmak, ihtiyaçlarını karşılamak, hizmetlerine koşmak, güler yüz göstermek, yumuşak ve güzel söz söylemek, şefkatli ve merhametli davranmak suretiyle, onların rızasını ve duasını alan kişidir. Her evlat bilmelidir ki, Allah’ın rızası, ana-babanın rızasıdır. Cennet kapıları ana-babanın rızasını ve duasını alanlar için açıktır. Yüce Rabbimiz, kerim kitabımızda şöyle ferman buyurmuştur:
’Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ’öf!’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: ’Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.’13
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.): ’Burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün! Sonra burnu yere sürünsün!’ buyurdu. ’Kimin yâ Rasûlallah?’ dendi. (Rasûlullah): ’İhtiyarlığı anında ana babasından birine ya da her ikisine yetişip de, (onlar vesilesiyle) cennete giremeyenin.’ buyurdu.14
’Rabb’in rızası, anne babanın rızasında, Rabb’in hoşnutsuzluğu ise onların hoşnutsuzluğundadır.’15
’(Anne ve) baba, cennet kapılarının en hayırlısı(ndan ve yükseğinden girmeye vesile)dir. Artık dilersen bu kapıyı zayi et veya onu koru.’16
Ana ve babamıza karşı üçüncü görevimiz; kötü söz söylememek, sövüp lanet etmemek ve asi olmamaktır. Akıllı ve şuurlu bir Müslüman, ana ve babasına kötü söz söyleyemez, sövemez, lanet edemez ve asi olamaz. Ana ve babaya asi olmak günahların en büyüklerindendir. Gönülleri sarsan bir çirkinliktir. Sevgili Abdullah b. Amr (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) (bir defasında): ’Muhakkak ki kişinin anne babasına lanet etmesi, büyük günahların en büyüklerindendir.’ buyurdu. (Kendisine): ’Yâ Rasûlallah! Kişi anne babasına nasıl lanet eder?’ de­nildi. (Rasûlullah): ’Kişi, (başka bir) kişinin babasına söver, (o) da onun babasına söver, (yine o kişi, başka bir kişinin) anasına söver, (o) da onun anasına söver.’ buyurdu.17
Diğer bir hadiste ise: ’Büyük günahlar, Allah’a şirk koşmak, ğamûs yemini (yalan yere yemin etmek) ve anne babaya asi olmak –veya ’(suçsuz yere bir kimsenin) can(ın)a kıymaktır.’18
Ana ve babamıza karşı dördüncü görevimiz; onları öldükten sonra rahmetle anmak, vasiyetlerini yerine getirmeye çalışmak, dua etmek ve dostlarıyla ilgilenmektir.
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:
’İyiliğin en iyisi (üstünü); kişinin, babasının dostuna sıla-i rahimde bulunmasıdır.’19
Ebû Üseyd Mâlik b. Rabîa es-Sâidî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Biz (bir defasında) Rasûlullah (s.a.v.)’in yanında iken Seleme oğullarından bir adam ona geldi ve: ’Yâ Rasûlallâh! Anne babama ölümlerinden sonra da yapabi­leceğim iyilik kaldı mı?’ dedi. (Rasûlullah): ’Evet, onlara dua etmek, onlar için bağışlanma dilemek, onların ardından (varsa) sözlerini (vasiyetlerini) yerine getirmek, ancak onlar vasıtasıyla yakın olunan (akrabalara) sıla-i rahimde bulunmak ve onların arkadaş(lar)ına ikram (ve hür­met) etmek.’ buyurdu.20
O halde ana ve babamıza karşı görevlerimizi tam yapalım. Onlara sevgi ve şefkat dolu bir kalple yaklaşalım. Batı kültürünün etkisinde kalarak ana ve babasını kenara iten ve sadece hanımına ve çocuklarına özen gösteren zavallılardan olmayalım. Onları yalnız senenin bazı günlerinde değil, her zaman başımızın tacı yapalım. Gönüllerini hoş etmek suretiyle, hayır dualarını alalım. Ana ve babamıza gösterdiğimiz hürmet ve sevgi ölçüsünde çocuklarımızdan sevgi ve hürmet göreceğimizi bilelim.
Unutmayalım ki, insanlar arasında sevgi ve hürmete en fazla layık olan; anamızdır, anamızdır, anamızdır ve sonra babamızdır.21

(Endnotes)
1 Bkz., el-Ahzâb, 33/45-46.
2 Bkz., el-Enbiyâ, 21/107.
3 Bkz., et-Tevbe, 9/128.
4 el-Ahzâb, 33/21.
5 Buhârî, Îmân, 8.
6 en-Nisâ, 4/80.
7 Âl-i İmrân, 3/31.
8 el-Haşr, 59/7.
9 Buhârî, İ’tisâm, 2.
10 Bkz., el-İsrâ, 17/23.
11 el-İsrâ, 17/23.
12 Lokmân, 31/14.
13 el-İsrâ, 17/23-24.
14 Müslim, Birr-Sıla-Âdâb, 3; Tirmizî, Deavât, 101.
15 Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, Mektebetu’bni Teymiyye, Kahire ts., h.no:14368, c. XIII, s. 494; Tirmizî, ’el-Birru Ve’s-Sıla’, 25/3, h.no:1899, s. 434.
16 Tirmizî, ’el-Birru Ve’s-Sıla’, 25/3, h.no:1900, s. 435; İbn-i Mâce, ’Talâk’, 11/36, h.no:2089, s. 361.
17 Buhârî, ’Edeb’, 78/4, h.no:5973, c. IV, s. 86.
18 Buhârî, ’Diyât’, 87/2, h.no:6870, c. IV, s. 266.
19 Müslim, Birr-Sıla-Edeb 4.
20 Ebû Dâvûd, ’Edeb’, 36/131, h.no:5142, s. 930.
21 Bkz., Buhârî, Edeb, 2.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.