Özlenen Rehber Dergisi

125.Sayı

Ramazan, Oruç ve Dua

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 125. Sayı
Cenâb-ı Hak mü’minlere, kadri yüce, bereketli bir ay olan Ramazan ayını katından bir lütuf olarak bahşetmiştir. Son günlerini idrak ettiğimiz bu ayda, Allah (c.c.)’nun açtığı büyük rahmet ve nimetlere ne kadar şükredilse azdır.
Bu ayın bereket ve büyüklüğünü anlatmak elbette ki bir makaleye sığdırılamaz. Fakat buna işaret eden bir hususu; onun ’birçok büyük ibadeti içermesi ve birçok ibadete de hazırlık olması’ yönünü kısa da olsa ifade etmek istiyoruz.
Oruç:
Oruç, bu ayda yapılan ibadetlerin başında yer alır. Oruç şer’î mükellefiyetler içerisinde muazzam bir ibadettir. Peygamberimiz’in Medine’ye hicretinin henüz ikinci senesinde, namazdan hemen sonra farz kılınmıştır.
Oruç sabrın yarısıdır. (Bkz., Tirmizî, Daavât, 92) Ki Peygamberimizden gelen bir rivayette: ’İman iki kısımdır (yarımdır): Yarısı sabırda, yarısı da şükürdedir.’ (Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Bab:70, c.7, s.123, h.no:9715) buyrulmakta, orucun iman açısından önemi beyan edilmektedir.
Oruç, kalkandır. (Bkz., Buhârî, Tevhîd, 35) Mü’mini; günahlardan, nefsin insanı Allah’tan alıkoyan ve uzaklaştıran şehvetlerinden ve nihayetinde cehennem ateşinden muhafaza eder.
Allah (c.c.), oruçlunun ağız kokusuna dahi kıymet vermiş, yüce katında onu misk kokusundan daha hoş kabul etmiş ve yüksek nimetlerle mükâfatlandırmıştır. (Bkz., Buhârî, Tevhîd, 35)
’Her şeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.’ (İbn-i Mâce, Sıyâm, 44) Zekât, malı temizlediği gibi oruç da bedeni temizler. Görünüşte noksanlık vermektedir. Fakat hakikatte bedene ve sağlığa bereket ve fazlalık sağlamaktadır.
Oruç, eşsiz bir ibadettir. Onun dengi yoktur. (Bkz., Nesâî, Sıyâm, 43) Bu böyledir, zira kulun her ameli kendine aittir. Oruç ise Allah (c.c.)’ya hastır. Onun mükâfatını O takdir edip verecektir. (Bkz., Buhârî, Savm, 9)
Oruç Allah’a hastır. Zira;
- Oruçta riya olmaz. (Bkz., Beyhakî, Şuabu’l-Îmân, Bâb:23, c.3, s.299, h.no:3593)
- Oruca verilecek sevabın miktarını yalnız Allah (c.c.) bilir. (Bkz., Müslim, Sıyâm, 30)
- Oruç, Allah katında en makbul ve kıymetli bir ameldir. (Bkz., Nesâî, Sıyâm, 43)
- Yeme, içme ve sair şehvetleri terk etmek Allah (c.c.)’ya ait vasıflardandır. O’nun bu tür nakıs şeylere ihtiyacı yoktur. Oruç tutan, işte yalnızca O’na has olan bu vasıflarla marifetullaha ermekte ve yakınlık kazanmaktadır.
- Oruç öyle bir ibadettir ki, onunla Allah (c.c.)’dan başkasına ibadet edilmemiştir.
- Kıyamet günü kulun bütün ibadetleri, üzerindeki kul hakları karşılığında alacaklılara verilir. Oruç ise bundan müstesnadır. O verilmez. (Bkz., Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.15, s.547, h.no:9888)

Namaz:
Mü’minler, bu ayın verdiği ibadet iştiyakıyla farz olan beş vakit namazı cemaatle, şevkle ve devamlı bir şekilde eda ederler. Bu ayda, hiç namaz kılmayanların dahi namaza başladıkları, gevşeklik gösterenlerin ise bu hallerinden tevbe edip uzaklaştıkları müşahede edilmektedir.
Bu aya has bir namaz vardır ki Peygamberimiz (s.a.v.) ona: ’Her kim inanarak ve sevabını yalnızca Allah’tan umarak Ramazan (gecelerini ibadetle) geçirirse geçmiş günahları bağışlanır.’ (Buhârî, Îmân 27) buyruğuyla işaret etmiştir. Geceyi kıyam etmek yani ibadetle ihya etmek; namaz, zikir, Kur’an tilaveti, ilim tedrisatı vb. birçok hayırlı ameli kapsamakla birlikte bu ifadede kast edilen öncelikli olarak Teravih namazıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile Hulefa-i Râşidîn Efendilerimiz bu namaza devam etmişlerdir. Binaenaleyh teravih namazı, müekked bir sünnettir.
İnfak:
Ramazan’da yapılan ibadetler kat kat karşılık bulmaktadır. Öyle ki bu ayda yapılan nafile, sair aylarda işlenen farz gibidir. Bu ayda işlenen farz ise diğer aylarda yapılan yetmiş bin farza bedeldir. (Bkz., Sahîh İbn-i Huzeyme, Sıyâm, 8, c.3, s.191, h.no:1887) Bu nedenle Peygamberimiz (s.a.v.): ’Her kim bir oruçluya iftar (yemeği) verirse, kendisi için onun sevabının bir misli (sevap) vardır. Üstelik oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmez.’ (Tirmizî, Savm, 82) buyurarak oruçluları iftar ettirmeye teşvik etmiştir.
Kendisi de bu ayda her zamankinden daha cömert davranmıştır. İbn-i Abbâs (r.anhümâ), Efendimizin Ramazan ayındaki cömertliğini şöyle ifade etmektedir: ’Rasûlullah (s.a.v.), insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman da Ramazanda Cibrîl’in kendisiyle mülaki olduğu zaman idi. (Cibrîl) Ramazan’ın her gecesinde kendisiyle buluşur ve onunla Kur’ân’ı müdarese (müzakere) ederdi. Bundan dolayı Rasû¬lullah (s.a.v.) hayır hususunda, esmesi engele uğramayan rüzgârdan daha cömert olurdu.’ (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 5)
Fıtır Sadakası:
Bu ayın nihayetinde eda edilen bir sadaka da vardır ki o fıtır sadakasıdır. Fıtır sadakası, Ramazan’ın sonuna yetişen ve temel ihtiyaçları hariç, nisap miktarı kadar malı bulunan her Müslüman için verilmesi vacip olan bir sadakadır.
İbn-i Abbâs (r.anhümâ) fıtır sadakası hakkında şöyle demiştir: ’Rasûlullah (s.a.v.), fıtır zekâtını oruçluyu (boş,) faydasız ve müsteh¬cen (söz ve fiiller)den bir temizleyici, fakirler için de bir yiyecek olmak üzere farz kıldı…’ (Ebû Dâvûd, Zekât, 17)
Fıtır sadakası orucun hemen ardından hicretin ikinci yılında Ramazan bayramından iki gün önce emredilmişti. Daha sonra zekât farz kılınınca sadaka-i fıtrın hükmü hanefî âlimlerinin ifade ettiği üzere ’baş sadakası, bedenin zekâtı, hilkat (yaratılış) sadakası’ olmak üzere vacip bir sadaka olarak devam etti.
Bu sadakanın hikmeti hakkında bazı âlimler; onun sevap için bir yaratılış atiyyesi olduğunu söylemiş, diğer bazıları ise bunun Ramazan ayının sonuna ulaşmış olmaktan dolayı Allah (c.c.)’ya bir şükür atiyyesi olarak fakirlerin ihtiyaçlarını gidermek üzere verildiğini ifade etmişlerdir.
Kur’ân-ı Kerim:
Kur’ân-ı Kerim’in bu ayda olan Kadir gecesinde indirilmeye başlaması, bu ayla olan münasebetinin temelini oluşturmaktadır. Bu münasebetten dolayıdır ki Kur’an, senede bir ay da olsa ilâhî kelamdan uzak birçok Müslüman tarafından tozlu rafından alınarak okunur, baş tacı edilir.
İbn-i Abbâs (r.anhümâ)’nın ’(Cibrîl) Ramazan’ın her gecesinde kendisiyle buluşur ve onunla Kur’ân’ı müdarese (müzakere) ederdi…’ (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 5) ifadesi, bu ayda mü’minlerin güzel bir adet olarak ifa ettiği ’mukabele’ye temel teşkil etmiştir.
Oruç ile Kur’ân-ı Kerim arasında kuvvetli bir bağ vardır. Şu rivayet bu bağa ne güzel işaret etmektedir.
Abdullah b. Amr (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Oruç ve Kur’ân, kıyamet gününde kula şefaat ederler. Oruç: ’Ey Rabbim! Onu gündüz (vakitlerinde) yemekten ve şehvetlerden menettim. Şu halde beni, onun hakkında şefaatçi kıl.’ der. Kur’ân da: ’Onu gece (vakitlerinde) uykudan menettim. Şu halde beni, onun hakkında şefaatçi kıl.’ der.’ (Rasûlullah devamla şöyle buyurdu): ’Bunun üzerine o ikisi (o kimse hakkında) şefaatçi kılınırlar.’ (Ahmed b. Hanbel, Müsned. c.11, s.199. h.no:6626) Ne mutlu gündüzünü oruçla, gecesini ise Kur’ân’ı okumak ve manasını anlamakla geçiren bahtiyar kullara!
Kur’an’ın nüzulü ile orucun münasebeti ve Ramazan ayında cem edilişinin hikmetinden birisini de İmam Fahreddin Râzî (rh.a.) şöyle ifade etmektedir: ’Allah Teâlâ, rubûbiyyet alâmetlerinin en büyüğünü yani Kur’an-ı Kerim’in indirilişini bu aya tahsis etmiştir. Binaenaleyh bu ayın ubûdiyyet yani kulluk nişanelerinden büyük bir nev’e yani oruca tahsis edilmiş olmasına hayret etmemelidir. Yeme, içme, cinsi münasebet gibi beşeri alâkalar samedî nurların insan ruhunda tecelli etmesine mani olurlar. İşte oruç, beşerî engelleri giderme vesilelerinin en güçlüsüdür. İşte bu sebepten dolayı, manevî keşif sahibi kimseler bu nurları ancak oruç ile elde ederler. İşte bundan dolayı Peygamberimiz (s.a.v.)’den yapılan bir rivayette: ’Bunlar şeytanlardır. Semaların ve arzın melekûtu hakkında tefekkür etmesinler diye Âdemoğullarının gözlerini sarıyorlar. Şayet bu (sarışları) olamasaydı, mutlaka acayip (işler ve haller) görürlerdi.’ (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.14, s.285, no:8640) buyrulmuştur. Böylece oruç ile Kur’ân’ın inişi arasın¬da büyük bir ilginin bulunduğu ortaya çıkmış olur.’ (Bkz., er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtîhu’l-Ğayb, c.4, s.348, Terc. Suat Yıldırım vd., Akçağ Yay., Ankara, 1989)
Buradan anlaşılıyor ki Kur’ân’dan istifade ancak şehvetlerden ve manevî kirlerden arınmış bir kalp ile mümkündür. Bunun için de oruç elzemdir.
Zikir:
Oruçlu kimse tam bir murakabe ve zikir halindedir. Oruçlu daima şunu düşünür: Kendisine orucu farz kılan Allah (c.c.)’dur. Yemeyi, içmeyi ve şehvetlerini eli gücü yettiği halde sırf o emretti diye terk etmiştir. İşte bu düşünce kulun yaratanı ile bağını berraklaştırmakta ve kuvvetlendirmektedir.
Kılınan namazlar, teravih ve teheccüt namazları ancak O’nun zikri için eda edilir. (Bkz., Tâ-Hâ, 20/14) Okunan Kur’ânlar, getirilen salât u selamlar hep birer zikirdir.
Ayrıca Peygamberimiz (s.a.v.), bu ayda kelime-i tevhidi (Lâ ilâhe illallâh) ve istiğfarı (estağfirullâh) çokça yapmamızı tavsiye etmiştir. (Bkz., Sahîh İbn-i Huzeyme, Sıyâm, 8, c.3, s.191, h.no:1887)
Ömer b. el-Hattâb (r.a.)’den gelen bir rivayette de Efendimiz (s.a.v.), bu ayda zikirle meşgul olanı af ve mağfiretle müjdelemiştir. (Bkz., Taberânî, Evsat, c.4, s.338, h.no:6170)
Hac:
Hac, Ramazan orucundan sonra eda edilen bir ibadettir. Hac ayları, Şevval, Zilkâde ve Zilhicce’nin ilk on günü, Ramazan ayını takip eder. Şevval hilaliyle birlikte bir ibadetin zamanı son bulur, diğer ibadetin zamanı başlar.
Allah (c.c.), Kur’ân’da hac hükümlerini oruç ve kıtalin ahkâmından sonra zikrettiği gibi, vakit olarak da büyük hac ibadetini, muazzam oruç ibadetinin ardınca getirmiştir. Tıpkı Kur’ân’dan istifadede oruçla temizlenmenin elzem oluşu gibi belki de bunun hikmeti;
- Beytullahın, mübarek beldelerin ve Rasûlullah (s.a.v.)’in oruç, itikâf, zikir vb. ibadetlerin riyazetiyle temizlenen kalple eda edilmesinin
- Meşakkatli hac menasiklerinin, ancak oruç gibi zor bir ibadetle zorluğa alıştırılmış kullarca eda edilebileceğinin
murat edilmiş olmasıdır. Allahu a’lem!
İtikâf:
Ramazan ayına özel bir sünnet de itikâf ibadetidir.
İtikâf; bir mescitte veya o hükümdeki bir yerde itikâf niyeti ile durmaktan ibarettir. İtikâf, bir nevi kişinin kendisini ibadet ve bu yolla Allah’ın rızasına, af ve mağfiretine kavuşmak niyetiyle mescide hapsetmesidir.
İtikâf her zaman yapılabilirse de Ramazan ayının son on gününde girmek kifaye yollu sünnet-i müekkededir.
Mü’minlerin annesi Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre; Nebi (s.a.v.), vefat edinceye kadar Ramazan’dan son on günde itikâfa girerdi. Âhirete irtihal eyleyince, O’nun ardın¬dan zevceleri itikâfa girdiler. (Bkz., Buhârî, İ’tikâf, 1) Peygamberimiz, Ramazan’ın son on (gün)ünde, itikâfa girer ve: ’Kadir gecesini, Ramazan’ın son on (günün)de arayın.’ buyururdu. (Bkz., Buhârî, Fadlu Leyleti’l-Kadr, 3)
İbn-i Abbâs (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre (şöyle demiştir): Rasûlullah (s.a.v.) mutekif (itikafa giren) hakkında şöyle buyurdu: ’İtikâf günahları engeller ve tüm iyilikleri yapan gibi ona (yani itikafa girene) iyilikler yazılır.’ (İbn-i Mâce, Sıyâm, 67)
Rivayet edildiğine göre Zührî (rh.a.) şöyle demiştir: ’İnsanlara şaşıyorum, itikâfı nasıl terk ettiler. Hâlbuki Rasûlullah (s.a.v.) bir şeyi yapar (bazen de) onu terk ederdi. İtikâfı ise vefat edinceye kadar hiç terk etmedi.’
İtikâfta;
- Kalbi dünya işlerinden boşaltmak,
- Nefsi yaratanına teslim etmek,
- Kuvvetli bir kaleye sığınmak
- Allah Teâlâ’nın evinde devamlı bulunmak
gibi (manalar, güzellikler) vardır.
Atâ (rh.a.) şöyle demiştir: ’İtikâfa giren kimsenin durumu, yüce bir kimseden bir ihtiyacı olan, onun kapısı önünde oturup da: ’İhtiyacımı giderene kadar (buradan) ayrılmam.’ Diyen kimse gibidir. İtikâfa giren de Allah Teâlâ’nın evinde oturur ve: ’Beni affedinceye kadar (buradan) ayrılmam.’ der. Bu nedenle itikâf, ihlâsla yapıldığı zaman amellerin en şereflisidir. (Serahsî, Mebsût, c.3, s.114)
Dua:
Ramazan ayının, ’ibadetin, kulluğun özü olan dua’ (Bkz., Tirmizî, Deavât, 2) ile de kuvvetli bir irtibatı vardır. Şöyle ki:
- Oruçlunun duası geri çevrilmez. Çünkü o, daimi bir ibadet, tazarru ve meskenet halindedir. Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Üç (kimse) vardır ki, duaları geri çevrilmez. İftar edinceye kadar oruçlu, adaletli idareci. Ve mazlumun duası ki, Allah o(nun duasın)ı bulutların fevkine yükseltir, onun için sema kapılarını açar ve Rab (Azze ve Celle): ’İzzetime yemin olsun ki, bir müddet sonra da olsa mutlaka sana yardım edeceğim.’ buyurur.’ (Tirmizî, Deavât, 129)
Oruç nefsi şehvani duy¬gu ve hareketlerden alıkoyar. Şehvet kalpten çıkarılınca gönül temizlenir ve dua kabule şayan olur. Oruçlunun dilediği şey onun için mukadder ise süratle verilir, değilse âhiret azığı olarak onun için saklanır.
- Ramazan’da yapılan dua reddolunmaz. Çünkü Ramazan ayı sema kapılarının açıldığı bir aydır. (Bkz., Nesâî, Sıyâm, 5) Peygamberimiz (s.a.v.): ’Muhakkak ki (Ramazan’ın) her gece(sin)de Allah’ın (cehennemden) azat ettiği (kul)lar vardır. Onlardan her bir kul için kabul olunan bir dua vardır.’ (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.12, s.420, h.no:7450) ’O (ay)da (yani Ramazan’da) Allah’tan (bir ihtiyacını) dileyen mahrum olmaz.’ (Taberânî, Evsat, c.4, s.338, h.no:6170) buyurmuş ve: ’Müstağni olmadığınız iki haslete gelince: Allah’tan cenneti istersiniz. Cehennem’den ona sığınırsınız. (Sahîh İbn-i Huzeyme, Sıyâm, 8, c.3, s.191, h.no:1887) buyurarak bu ayda Allah’tan cenneti istememizi ve cehennemden O’na sığınmamızı tavsiye etmiştir.
- Orucun farziyetini, Ramazan, oruç ve itikâfla ilgili hususları belirten âyetler arasında: ’Ve kullarım sana benden sordukları zaman (onlara haber ver,) şüphe yok ki, ben pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına icabet ederim. Artık onlar da bana icabet etsinler. Ve bana iman etsinler. Ta ki doğru yola ulaşmış olalar.’ (el-Bakara, 2/186) âyetinin gelmesi, bu münasebeti pek kuvvetli bir şekilde ifade etmektedir.
Kadı Beydavî bununla ilgili olarak şunları söylemektedir: ’Bil ki (Allah) Teâlâ, o (mü’mi)nle¬re (Ramazan) ayı orucunu tutmayı ve sayıya riayet etmeyi emredip tekbir ve şükür görevlerini yerine getirmeye teşvik edince, (oruç emrini) tekit için ve ona teşvik etmek üzere (hemen) akabinde; hallerinden ha¬berdar olduğuna, sözlerini işittiğine, dualarına icabet ettiğine ve amellerine karşılık onları mükafatlandıracağına delalet eden bu âyeti getirmiştir.’ (Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, c.1, s.125)
İbn-i Kesîr de bu münasebet hakkında şöyle demiştir: ’(Allah) Teâlâ’nın duaya teşvik eden bu âyeti oruç hükümleri arasında zikretmesinde, sayı tamamlandığında (yani Ramazan bitip bayrama ulaşıldığında), hatta her iftar zamanında dua etme hususunda gayretkar olunmasına bir irşat vardır.’ (İbn-i Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, c.2, s.193)
Nitekim Abdullah b. Amr (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim: ’Oruç¬lu için iftar yaparken kabul olunan bir dua vardır.’ Abdullah b. Amr da, orucunu açarken ailesine ve çocuğuna dua ederdi. (Tayâlisî, Müsned, c.2, s.617, h.no:2376)
İbn-i Mâce’de gelen rivayet ise şöyledir:
Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.anhümâ)’dan riva¬yet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Muhakkak ki oruçlu için, iftarını açtığında reddedilmeyen bir dua vardır.’ İbn-i Ebî Muleyke şöyle demiştir: ’Abdullah b. Amr b. el-Âs’ı iftar yaptığı zaman şöyle derken işittim:
اَللّٰهُمَّ إِنّ۪ى أَسْأَلُكَ بِرَحْمَتِكَ الَّتى۪ وَسِعَتْ كُلَّ شَىْءٍ أَنْ تَغْفِرَ ل۪ى
’Allâhumme innî es’eluke birahmetikelletî vesiat kulle şey’in en tağfira lî/Allah’ım! Muhakkak ki ben Senden, her şeyi kaplayan rahmetin hakkı için beni bağışlamanı diliyorum!’ (İbn-i Mâce, Sıyâm, 48)
- İftar zamanında yapılan dualar makbuldür. Peygamberimiz (s.a.v.)’den iftar zamanı yaptığı dualarla alakalı muhtelif rivayetler gelmiştir.
ذَهَبَ الظَّمَأُ وَابْتَلَّتِ الْعُرُوقُ وَثَبَتَ الْأَجْرُ إِنْ شَاءَ اللّٰهُ
İbn-i Ömer (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) iftar ettiği zaman, ’Zehebe’z-zameu ve’b-telleti’l-urûgu ve sebete’l-ecru inşâallâhu/Susuzluk gitti, damarlar nemlendi ve inşallah ecir hasıl oldu.’ buyururdu. (Ebû Dâvûd, Savm, 22)
اَللّٰهُمَّ لَكَ صُمْتُ وَعَلٰى رِزْقِكَ أَفْطَرْتُ
Muâz b. Zuhre’den rivayet edildiğine göre Nebi (s.a.v.) iftar ettiği zaman şöyle derdi: ’Allâhumme leke sumtu ve alâ rızgike eftartu/Allah’ım! Sadece senin için oruç tuttum ve senin rızkınla iftar ettim.’ (Ebû Dâvûd, Savm, 22)
İftar zamanı yapılan dualar makbuldür. Mü’min, kendisini iftara davet eden, ikram edip misafir eden kimseye de dua etmelidir. Bu, ona karşı bir nevi teşekkürdür. (Bkz., Ebû Dâvûd, Et’ime, 55)
Abdullâh b. Zübeyr (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) Sa’d b. Muâz’ın yanında iftar yaptı da ardından:
أَفْطَرَ عِنْدَكُمُ الصَّائِمُونَ وَأَكَلَ طَعَامَكُمُ الأَبْرَارُ وَصَلَّتْ عَلَيْكُمُ الْمَلَائِكَةُ
’Eftara indekumu’s-sâimûn, ve ekele taâmekumu’l-ebrâr, ve sallet aleykumu’l-melâikeh/Yanınızda oruçlular iftar yaptı (veya yapsın). Yemeğinizi ebrâr (iyi ve sâlih kimseler) yedi (veya yesin). Ve melekler size dua (istiğfar) etti (veya etsin).’ buyurdu. (İbn-i Mâce, Sıyâm, 45)
- Peygamberimizden, Ramazan ayında yapılacak dua hakkında şöyle bir rivayet gelmiştir. Ubâde b. Sâmit (r.a.) şöyle demiştir: Ramazan (ayı) geldiğinde Rasûlullah (s.a.v.) bize şu kelimeleri, (yani herhangi) birimizin:
اَللّٰهُمَّ سَلِّمْن۪ي مِنْ رَمَضَانَ، وَسَلِّمْ رَمَضَانَ ل۪ي، وَتَسَلَّمْهُ مِنّ۪ي مُتَقَبَّلًا
’Allâhumme sellimnî min ramedâne, ve sellim ramedâne lî, ve tesellemhu minnî mutegabbelen/Allâh’ım! Beni Ramazan’dan yana selamette kıl! (Yani orucuma mani olacak hastalık vb. manilerden koru)! Ramazan’ı da benim için salim kıl! (Yani hilali, başında ve sonunda bana kapalı kılıp da oruç ve bayram hakkında şüpheye düşürme!) Ve onu benden kabul olunmuş olarak teslim al! (Yani beni onda günaha düşürme!)’ demesini öğretirdi. (Taberânî, Kitâbu’d-Duâ’, Bâb:138, c.2, s.1226, h.no:912)
- Ramazan ayında Kadir gecesi gizlenmiştir. Bin aydan daha hayırlı olan bu geceye has bir dua vardır. Âişe (r.anhâ): ’Yâ Rasûlallah! Şayet hangi gecenin Kadir gecesi olduğunu bilirsem o (gece)de ne dememi tavsiye edersiniz?’ diye sorunca Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ona:
اَللّٰهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ كَر۪يمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنّ۪ى
’Allâhumme inneke afuvvun kerîmun tuhibbu’l-afve fa’fu annî/Allahım! Muhakkak ki Sen affedicisin, cömertsin, affı seversin, şu halde beni affet.’ de!’ buyurmuş ve bu duayı öğretmiştir. (Tirmizî, Deavât, 85) Kadir gecesi gizlendiğine göre mü’minler bu duayı Ramazan’ın her gecesinde yapmalı, dillerinden düşürmemelidirler.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.