Özlenen Rehber Dergisi

155.Sayı

Abdullah Farukî El-müceddidî ve Edep

Osman YURTÇU Özlenen Rehber Dergisi 155. Sayı
Hiç şüphesiz İslâm’ın ve saliklerini İslâm’ın hakikatine ulaştırmayı hedef edinen tasavvufun temeli ’zahir ve batında edep’tir.
Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.), Allah’a giden yolda rehberlik yapan sair mürşid-i kâmiller gibi bu hususa büyük ehemmiyet göstermiş, müritlerini bu temel üzere yetiştirip terbiye etmiştir. Bunun bir tezahürüdür ki o, ’Zahirî ve Batınî Edepler’1 isimli bir eser telif etmişti. Bu kitabı hazırlama sürecini:
’Oğlum, ben bu kitabı kendime baktım yazdım.’ sözleriyle ifade eder, hem sahip olduğu yüksek hali haber verir hem de edebin önemine ve onu her halde yaşamak gerektiğine dikkat çekerdi.
O, üveysî olması hasebiyle Cenâb-ı Hakk’ın hususi tecellilerine mazhar olmuş, Peygamberimiz (s.a.v.), Ehlibeyt başta olmak üzere ricâl-i ğaybın terbiyesinde yetişmişti. Bu itibarla olsa gerek sohbetlerinde sık sık, Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen:
أَدَّبَن۪ى رَبّ۪ى فَأَحْسَنَ تَأْد۪يب۪ى
’Beni Rabbim terbiye etti, terbiyemi güzel eyledi.’2 buyruğunu dile getirir, edep ve terbiyenin asıl kaynağına ve o kaynaktan istife edişine işaret ederdi.
Bizler, Allah’a, Rasûlü’ne, Kur’ân’a, Ehlibeyt ve Sahâbe’ye, Allah dostlarına vd. mahlukata karşı edep namına ne biliyorsak hep ondan alıştık. Bu hususla alakalı Efendi Hazretleriyle yaşadığım birkaç hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum:

Edep, emirden önce gelir
Bir pazar günüydü. Ankara dışından kardeşlerimiz Efendi hazretlerini ziyaret için gelmişti. Mescitte toplanan 60-80 kişi civarındaki misafire kahvaltı vermek üzere 2-3 büyük sofra kurulmuştu. Efendi hazretlerinde o gün tarifi mümkün olmayan büyük bir sevinç vardı. Öyle ki sevinci, nur gibi parlayan yüzünde belli oluyordu. Nihayet kahvaltı yapıldı. Kahvaltının hemen ardından Efendi hazretleri eline bir su kabı aldı ve leğen getirtti. Kahvaltı yapan tüm kardeşlerimize sünnet üzere ellerini yıkamaları için bizzat kendisi su dökmeye başladı. Tabi herkes edeplerinden, Efendi hazretlerinden hayâ ettikleri için ellerine su dökmesine yanaşmıyorlar, gelmek istemiyorlardı. Efendi hazretleri ise:
’Gelin bakayım! Oğlum, benim Peygamberim (s.a.v.), evine gelen misafirlerine bizzat kendisi hizmet etmiş. Sizler bu hizmeti niçin bana çok görüyorsunuz?’ diye zorluyor, ısrar ediyordu. Nihayet mescitte bulunan herkesin eline su döktü. Ben o sırada mutfakta görevli idim. Orada elimi yıkadım. Bana da:
’Oğlum, gel elini yıka!’ dedi. Ben:
’Efendim, az önce mutfakta yıkadım.’ diyerek kurtuldum.
Bu arada Muzaffer Efendi:
’Efendi hazretleri elime su dökecek, ben de elimi yıkayacağım!’ korkusu ile içeri yatakhanenin köşesine sığınmıştı. Efendi hazretleri:
’Gel bakalım oğlum, sen de elini yıkayacaksın.’ diye zorluyor. O ise edebinden sanki hiç yapamayacağı, imkânsız bir işe zorlanmış veya ateşe atılacakmış gibi ’Allah’ diyerek çığlık atıyordu. Neticede elini yıkattırmadı. Tabi ben, o zaman farkına varamamış, ’Edep, emirden önce gelir.’ düsturunu hatırlayamamıştım.3

Senden daha hayırlı olanın önüne geçme!
Yine bir defasında mescitte namaz kılacaktık. Uzaktan gelen misafirler vardı, mescit hemen hemen dolu idi. Ben sünnete duracağım sırada Muzaffer Efendinin ön safına geçmişim. Efendi hazretleri, onun önüne geçmemem hususunda beni ikaz etti. Tıpkı Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in Ebu’d-Derdâ (r.a.)’ı uyardığı gibi:
Nitekim Ebu’d-Derdâ (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: (Bir defasında) Rasûlullah (s.a.v.) beni Ebû Bekir’in önünde yürürken gördü de şöyle buyurdu: ’Ey Ebu’d-Derdâ! Dünya ve ahirette senden daha hayırlı olan bir kimsenin önünden mi yürüyorsun? Güneş, Nebiler ve Rasuller’den sonra Ebû Bekir’den daha üstün bir kimse üzerine ne doğmuş ne de batmıştır.’4
Böylelikle Efendi hazretleri, eserinde de ifade ettiği üzere, mürşidinin sevdiğini sevmek mürşidi sevmektir, mürşidinin değer verdiğine değer vermek de mürşidine değer vermektir, düsturunu hatırlattı ve buna uymam noktasında beni uyardı.

Allah sevgisi:
Efendi hazretleri bize söylemezdi; ama mescitte namaz kılarken eğer Lafza-i Celal’in önü boş ise –kendine tahsis etmeksizin- orada namaz kılardı. Şayet o kısımda biri var ise başka yerde kılardı.

Rasûlullah (s.a.v.)’in emirlerine uymadaki gayreti:
Hayatının son zamanlarında Efendi hazretlerinin belindeki ağrı iyice şiddetlenmişti. Ama buna rağmen çok zor da olsa evden iki-üç defa dinlene dinlene mescide cemaatle namaz kılmak için iniyordu. Cübbesini arkadan biri getiriyor, oturup dinlenirken yere sürünmesin diye cüppeyi mescidin girişinde giyiyordu. Ve bizlere şu hadis-i şerifi hatırlatıyordu:
Ebû Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Şayet insanlar ezan (okumak)taki ve ilk saftaki var olan (fazileti) bilseler ve (onları elde etmek için) için kura çekmekten başka (bir yol) bulamasalar mutlak kura çekerler. Şayet (cemaatle namaz kılmak için mescide) erken gelmekte var olan (fazileti) bilseler onun uğruna yarışırlar. Ve şayet yatsı ve sabah namazların(ı cemaatle kılmak)ta var olan (fazileti) bilseler emekleyerek de olsa mutlaka o ikisi (için mescid)e gelirler.’5
Bu durum son zamanlarında idi. Bir müddet devam etti.
Yine son zamanlarında diz kapaklarından ameliyat olunca doktor:
’Namazda dizlerini kırmayacaksın, yere eğilmeyeceksin.’ demiş. Bunun üzerine Efendi hazretleri: ’Namazda yere secde etmemeyi bir türlü içime sindiremiyorum! Yâ Rabbi! Şayet San’a secde edemeyeceksem bu hayatı benden al!’ deyip fıkıh kitaplarından Haleb-i Sağîr’de var olan: ’Zâhidî’de (şöyle denmiştir): ’Şayet (hasta kimse), göğsünden aşağıda olan bir seki (oturak) üzerine secde etse caiz olur, tıpkı sağlıklı kimse gibi.’6 fetvasıyla yere sehpa koyuyor ve oturduğu sandalyeden eğilip sehpa üzerine secde ederek namaz kılıyordu.

Enes b. Mâlik (r.a.)’ın hizmeti:
Efendi hazretleri:
’Enes b. Mâlik (r.a.) şöyle demiş: ’(Ben) Rasûlullah (s.a.v.)’e (on sene) seferde ve hazarda hizmet ettim. Allah’a yemin olsun ki, yaptığım bir şeyden dolayı bana: ’Bunu niçin böyle yaptın!’ ve yapmadığım bir şey için de: ’Bunu niçin şöyle yapmadın?’ demedi.’7 Evet, Rasûlullah (s.a.v.) bir şey demedi, zira Hz. Enes (r.a.) gerekeni yaptı. Gerekeni yaptı da kendine söz söylettirmedi.’ derdi.

(Endnotes)
1 ’Zâhirî ve Bâtınî Edebler’ adıyla bu eser Farukiye Vakfı Yayınları’ndan iki defa basılmıştır.
2 Suyûtî, Câmiu’l-Ehâdîs, c.1, s.133, h.no:780’de, ’Sem’ânî, Edebu’l-İmlâ’sında İbn-i Mes’ûd (r.a)’dan rivayet etmiştir’ demiştir. Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1994.
3 Emir vaciplik, gereklilik ifade etmediği zaman edebin emirden önce geleceğine dair şu rivayet bir işarettir:
Sehl b. Sa’d (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: (Bir defasın­da) Rasûlullah (s.a.v.)’e, Küba’daki Amr b. Avf oğulları arasında bir şey (kavga) meydana geldiği (haberi) ulaştı. Bunun üzerine (Rasûlullah), ashabından bir takım insanlar arasında onların arasını bulmak üzere (yola) çık­tı. Rasûlullah (s.a.v.) (sulh işi yüzünden) alıkondu ve (ikindi) namaz(ı vakti) geldi. Bilal, Ebû Bekir (r.a.)’e geldi ve: ’Ey Ebû Bekir! Muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.) (gittiği yerde) alıkondu ve na­maz (vakti) de geldi. Sen insanlara imamlık yapar mısın?’ dedi. (Ebû Bekir): ’İstersen evet!’ dedi. Bunun üzerine Bilal namaz için kamet getirdi ve Ebû Bekir de öne geçip insanlara (imam olmak üzere) tekbir getirdi. (Derken) Rasûlullah (s.a.v.) saflar içinde yürüyerek, onları yarmak suretiyle geldi, nihayet safta durdu. Bunun üzerine insanlar el çırpmaya başladı… Ebû Bekir (r.a.), namazını kılarken bakınmazdı. İnsanlar (el çırpmayı) çoğaltınca, bakındı, bir de ne görsün, Rasûlullah (s.a.v.)! (Rasûlullah) kendisine namazı kıldırmasını emretmek suretiyle işaret etti. Bunun üzerine Ebû Bekir (r.a.) elini kaldırdı ve Allah’a hamd et­ti, sonra geri geri arkasına doğru gitti, nihayet safta durdu ve Rasûlullah (s.a.v.) öne geçip insanlara namazı kıldırdı. (Rasûlullah namazı) bitirince insanlara döndü ve: ’Ey insanlar! Size ne oluyor ki, namaz içerisinde bir şey size arız olduğu zaman el çırpmaya başladınız? El çırpmak ancak kadınlara mahsustur. (Sizden) her kime namazı içerisinde bir şey arız olursa ’Subhânallâh’ desin.’ buyurdu. Sonra Ebû Bekir (r.a.)’e yöneldi ve: ’Ey Ebû Bekir! Sana işaret ettiğim zaman, insanlara namaz kıldır­maktan seni ne menetti?’ buyurdu. Ebû Bekir: ’Ebû Kuhâfe oğluna, Rasûlullah (s.a.v.)’in önünde namaz kılması (ve insanlara namaz kıldırması) layık olmaz.’ dedi. (Buhârî, el-Amelu Fi’s-Salât, 16)
4 Ahmed b. Hanbel, Fedâilu’s-Sahâbe, c.1, s.187, h.no:135, Dârubni’-Cevzî, Cidde, 1999.
5 Buhârî, Ezân, 9.
6 İbrâhîm el-Halebî, Halebî Sağîr, s.141, Sahafiye-i Osmaniye Şirketi, Dersaadet (İstanbul), h.1312).
7 Müslim, Fedâil, 13.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.