Özlenen Rehber Dergisi

155.Sayı

Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin Teşrideki Yeri

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 155. Sayı
Kur’ân-ı Kerim’de Peygamber (s.a.v.) efendimize mutlak surette itaati emreden ayetler yüze yakındır. Şu ayetler de onlardandır.
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَ
’Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.’1
وَمَنْ يُطِعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظ۪يمًا
’Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.’2
Peygamber efendimiz (s.a.v.)’in sünnetinin İslam dini içerisindeki konumu ve O’nun teşrideki yeri tartışma konusu yapılarak yıpratılmaya çalışılmaktadır. Bu haddi ve edebi aşan davranışlar ve sözler ümmet içinde yayılmaya çalışılmaktadır. Hiçbir sahih mesnede ve aklî zaruriyyete dayanmayan bu batıl iddialar ümmetin temiz inancını zayıflatarak ifsada yol açtığı gibi, ümmeti ile Peygamber Efendimiz (s.a.v.) arasındaki iman bağını da kopartmayı hedeflemektedir. Bunlar doğrudan tevhidî inanca yönelik bir saldırıdır.
’Din Rasûlullah’tır.’ Yani Kur’ân’ı, İslam’ı bize getiren Rasûlullah (s.a.v.) efendimizdir. O’nun din içindeki mutlak yeri ve fonksiyonları devre dışarı bırakılmaya çalışılarak, peygamberi olmayan bir din oluşturulmak istenmektedir. Bu ise doğrudan dini ortadan kaldırma çabasıdır. Herkesin bilmesi ve inanması gereken hakikat şudur ki DİN RASÛLULLAH’SIZ OLMAZ ve YAŞANAMAZ.
İmam Evzaî şöyle demiştir: ’Allah Rasûlü’nün sahabelerinin ve onlara tabi olan Tabiînlerin üzerinde olduğu beş (temel) şey şunlardır: Cemaate devamlılık, sünnete ittiba, mescitlerin (ibadet ve itaatle) imaresi, Kur’an (hükümlerine boyun eğmek ve onu tefekkür ederek) okumak, Allah yolunda cihat.’
İmam Malik (rh.a.): ’Sünnetler Nuh’un gemisi gibidir. Kim o gemiye binerse kurtulur. Her kim de o gemiye binmez geri kalırsa boğulur.’3
İmâm-ı A’zam (rh.a.) şöyle buyurdular: ’Sakın ha! Allah’ın dini (İslam) hakkında (kendi) akıl/görüş/fikir/kanaatinize (göre konuşmayın, hüküm vermeyin). (Allah’ın dini İslam hakkında) Sünnet’e tabi olun. (Zira) kim (Allah’ın dini hakkında konuşurken) Sünnet’ten ayrılırsa sapıtır…’4
Bu yazımızda Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in teşrideki konumu ve bu hususta diğer peygamberlerden ziyade olarak Hz Allah’ın (c.c.) O’na mahsus kıldığı teşrideki farklılığını ayet ve hadisler çerçevesinde izah etmeye çalışacağız.
Hz. Allah (c.c.) ilahi kelamında zatına itaati emretti, Rasûlü’ne itaati de ayrıca emretti. Rasûlü’ne itaati bizzat kendisine itaat olarak kabul etti. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de sahih hadislerde kendisine itaat edenin Hz Allah’a itaat ettiğini, kendisine olan isyanın O’na (Hz. Allah’a) isyan olduğunu sarih bir şekilde haber verdi. Bu husus, naslarla hiçbir şüpheye yer kalmayacak şekilde beyan edilmesine rağmen, kalpleri fesadın ve fitnenin merkezi olmuş kimseler ümmetin arasında bu batıl itikat ve anlayışlarını yaymaktan vazgeçmemişlerdir.

Efendimizden Önceki Peygamberlerin Teşrideki Yeri
Peygamber Efendimizin dışındaki diğer rasûller; Cenâb-ı Hak’tan inzal buyrulan emir ve nehiyleri tebliğ etmekle memur kılınıp Allah (c.c.) tarafından kendisine müstakil olarak hüküm koyma (haram ve helal kılma) izni ve yetkisi verilmemiştir.
Bu manayı ifade eden ayetler şöyledir:
Nuh (a.s.)’ın lisanı üzerine Hz Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَاَنْصَحُ لَكُمْ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
’Size Rabbimin risaletlerini (vahyettiklerini, emir ve nehiylerini) tebliğ ediyorum, size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediklerinizi Allah’tan (gelen vahiyle) biliyorum.’5
Aynı surede birkaç ayet sonra Hud (a.s.)’ın lisanı üzere Allah Azimüşşan şöyle buyurmaktadır:
اُبَلِّغُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَاَنَا۬ لَكُمْ نَاصِحٌ اَم۪ينٌ
’Rabbimin risaletlerini (vahyettiklerini, emir ve nehiylerini) size tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.’6
Şuayb (a.s.) lisanı üzerine yine aynı surenin 93. ayetinde Rabbimiz Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
فَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَا قَوْمِ لَقَدْ اَبْلَغْتُكُمْ رِسَالَاتِ رَبّ۪ي وَنَصَحْتُ لَكُمْۚ فَكَيْفَ اٰسٰى عَلٰى قَوْمٍ كَافِر۪ينَ
’Şuayb onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: ’Ey kavmim! Andolsun, ben size Rabbimin risaletlerini (vahyettiklerini, emir ve nehiylerini) ulaştırdım. Size nasihat de ettim. Şimdi ben, inkârcı bir topluluğa nasıl üzülürüm?’7
Rabbimiz Subhânehû ve Teâlâ, Peygamber Efendimizden önce gelmiş peygamberler hakkında genel manada risaletlerinin tebliğ vasıflarını beyan babında şöyle buyurmuştur:
اَلَّذ۪ينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللّٰهِ وَيَخْشَوْنَهُ وَلَا يَخْشَوْنَ اَحَدًا اِلَّا اللّٰهَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَس۪يبًا
’Daha önce gelip geçen o peygamberler, Allah’ın risaletlerini (vahyettiklerini, emir ve nehiylerini) tebliğ eden, Allah’tan korkan, başka hiç kimseden korkmayan kimselerdir. Allah hesap görücü olarak yeter.’8
Görüldüğü üzere zikredilen ayetlerde Efendimiz (s.a.v.)’den önce geçen bütün peygamberler sadece kendilerine vahyedileni tebliğ etmekle memur kılınmışlardır. Bunun dışında müstakil olarak emretme, nehyetme, helal kılma, haram kılmaya yetkili değillerdir.

Seyyidü’l-Mürselin Efendimiz (s.a.v.)’in Teşrideki Yeri
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) risalet hususunda kendisinden önce geçen peygamberlerin tebliğ yükümlülüklerini yerine getirmekle aynı şekilde memur kılınmıştır.
Buna ilaveten Cenâb-ı Hak tarafından müstakil olarak kendisine haram kılma, helal kılma, emretme ve nehyetme yetkisi de verilmiştir.
Peygamber Efendimizin teşrideki yerini beyan eden ayetler şunlardır:
يَاْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ
’O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar.’9
Allah (c.c.), Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i müstakil olarak haram kılma ve helal kılma ile yetkilendirdiğini bu ayette açık bir beyan ile zikretmiştir.
Yine bu hususu teyit eden bir ayet de Tevbe Suresi’nin 29. ayet-i kerimesidir. Bu ayette de hususi olarak haram kılma yetkisinin tevdi edildiği bildirilmektedir:
قَاتِلُوا الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَد۪ينُونَ د۪ينَ الْحَقِّ مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ حَتّٰى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ
’Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Rasûlü’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.’10
Cenâb-ı Hak tarafından Peygamber Efendimize (s.a.v.) müstakil hüküm verme yetkisinin verilmesi ümmetine de itaat yönünden sorumluluk getirmiştir. Yani Efendimizin (s.a.v.) Kur’ân-ı Mübin’in dışında sünneti ile haram ve helal olarak beyan ettiği hususlarda ümmetinin de o hükme mutlak olarak itaati elzemdir.
Bir mümin, Peygamber (s.a.v.)’in haram kıldığı hususlara da Hz Allah’ın haram kıldığı gibi inanmalı ve amel etmelidir.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: ’Ey iman edenler! Allah’a itaat edin ve Rasûle itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.’11
Bu ayette Allah (c.c.) itaat emrini hem zatı için zikretti, hem de Rasûlü için ayrıca zikretti.
Bu ayetin tefsirinde Kurtubî, Mukatil’den naklederek şöyle demiştir: ’Rasûlullah’a (s.a.v.) isyan ederseniz amellerinizi boşa çıkarmış olursunuz.’12

Peygamber Efendimizin Teşrideki Yerini Beyan Eden Hadisler
Ayetlerde Peygamber Efendimize müstakil olarak hüküm verme yetkisinin vazeldiğini belirttik. Aynı şekilde bu hususun Efendimizin hayatında uygulandığını bildiren birçok sahih hadis mevcuttur:
- Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bize hutbe irat etti ve: ’Ey insanlar! Allah üzerinize haccı farz kılmıştır. Binâenaleyh haccedin!’ buyurdu. Bunun üzerine bir adam: ’Her sene mi yâ Rasûlallah?’ dedi. (Rasûlullah) sükût etti. Hatta o zat bu (sözü)nü üç defa söyledi. Nihayet Rasûlullah (s.a.v.): ’Evet desem (her sene) vacip olur ve siz de buna güç yetiremezsiniz.’ buyurdu.13
Yukarıdaki hadiste hacla ilgili kendisine sorulan soruda ’evet’ demesiyle her yıl haccetmek müminler üzerine farz kılınacakken O (s.a.v.), ümmetinin bunu yüklenemeyeceğinden endişe ederek sükûtu seçmiştir. Böylelikle ümmeti de altından kalkamayacağı bu yükten kurtulmuştur.
Yine bu konuyla alakalı لَوْلَا أَنْ أَشُقَّ عَلٰى أُمَّت۪ي ’Şayet ümmetime zorluk verme (endişesi taşıma)yaydım’ diye başlayan hadislere de bir göz atalım.
’Ümmetime –(ravi tereddüt etti) yahut insanlara- zorluk verme (endişesi taşıma)yaydım, mutlaka onlara her namaz(ın başın)da misvak (kullanmay)ı emrederdim.’14
’Ümmetime zorluk verme (endişesi taşıma)yaydım, mutlaka onlara, her namazda(n önce) abdest (almay)ı emrederdim…’15
’Şayet ümmetime zorluk verme (endişesi taşıma)yaydım, hiç­bir müfrezenin arkasında oturmaz (geri kalmaz)dım. (Allah’a yemin olsun,) muhakkak ki ben, Allah yolunda öldürülmemi sonra diriltilmemi, sonra öldürülmemi sonra diriltilmemi, sonra (tekrar) öldürülmemi (ne kadar) isterdim!’16
Bu hadislerde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hüküm vermede muhayyer bırakıldığı görülmektedir. Birçok hususta emretmesiyle ümmetine vücubiyet ifade edecek iken onlara zor olanı tercih etmemiş kolay olanı ümmetine bırakmıştır.
Bu da Peygamber Efendimizin ümmetine olan şefkat ve merhametinin bir eseridir.
Allah (c.c.), Peygamber Efendimize (s.a.v.) dilediği kimseye dilediği hükmü vermesini meşru kılmış, müsaade etmiş, genel olarak haram kılınan bir şeyi bazıları için istisnai olarak helal kılma iznini vermiştir. Şu zikredeceğimiz hadisi şerifler O’na tevdi edilen bu teşri yetkisinin delillerindendir.

Yetişkin Kimsenin Süt Emmesiyle Meydana Gelen Mahremiyet
Süt emzirmenin dört mezhebin ittifakı ile küçüklük halinde olması gerekir. Büyüğün –ki iki yaşını aşmış olan kimse demektir- süt emmesi ile mahremiyet olmaz. Hz. Peygamber (s.a.v.)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte: ’Süt emme ancak (ilk) iki senede olandır.’17 Yine diğer bir rivayette: ’(Sütten) kestikten sonra süt emmek yoktur. İhtilamdan (ergenlikten) sonra da yetimlik yoktur.’18
Efendimiz (s.a.v.) bu meselede sadece Sâlim’e (r.a.) has olarak onu bu hükümden istisna ederek ruhsat vermiştir. Ondan başka hiçbir kimseye bu hususta ruhsat vermemiştir.
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Sehle binti Süheyl Nebi (s.a.v.)’e geldi ve: ’Yâ Rasûlallâh! Muhakkak ki ben, azatlısı Sâlim’in (yanıma) gir­mesinden dolayı Ebû Huzeyfe’nin yüzünde (hoşnutsuzluk) görüyorum.’ dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.): ’Onu emzir!’ buyurdu. (Sehle): ’Koca bir adam olduğu halde onu nasıl emziririm?’ dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) tebessüm etti ve: ’Onun koca bir adam olduğunu biliyorum.’ buyurdu.19
Diğer bir rivayette şu noktalara da yer verilmiştir: ’Muhakkak ki Ebû Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim, Ebû Huzeyfe ve ailesiyle birlikte onların evinde bulunuyordu.’20
Bir gün Sehle Hz. Peygamber (s.a.v)’e gelerek: ’Muhakkak ki Sâlim, erkeklerin ulaştığı şeye (yani büluğ çağına) ulaştı ve erkeklerin aklettikleri şeylere akıl erdirdi. (Bununla beraber) şüphesiz ki o, (hala) yanımıza giriyor. Ve muhakkak ki ben, bundan dolayı Ebû Huzeyfe’nin içinde bir şey (yani hoşnutsuzluk) olduğunu düşünüyorum.’ deyince Peygamberimiz (s.a.v.) Sehle’ye: ’Onu emzir ki ona haram olasın. Ve Ebû Huzeyfe’nin içindeki (hoşnutsuzluk) da gitsin!’ buyurdu. Ardından (Sehle) dön(üp bunu yap)tı ve: ’Onu emzirdim de Ebû Huzeyfe’nin içindeki (hoşnutsuzluk) gitti.’ dedi.21
Metinde söz konusu edilen Hz. Sehle’nin Hz. Sâlim’i emzirme hadisesi, Hz. Sehle’nin sütünü bir kaba sağarak Hz. Sâlim’e içirmesiyle olmuştur. Yoksa yetişkin bir insanın yabancı bir kadının memesini ağzına alarak emmesi haramdır. İmam Nevevî bu görüşün en güzel ve isabetli görüş olduğunu söyledikten sonra Müslim’in rivayet ettiği bir hadise22 dayanarak bu iznin özel olarak Hz. Sâlim’e verilmiş olduğunu ifade etmiştir.

Berâ b. Âzib (r.a.)’ın Altın Yüzük Takması Meselesi
Altın yüzük takmak ve ipek giymek erkeklere haramdır.
Berâ b. Âzib’in (r.a.) rivayet ettiği hadiste: ’Nebi (s.a.v.) yedi şeyi bize emretti, yedi şeyden de bizi nehyetti. Bize; cenazelerin ardından gitmeyi, hastayı ziyaret etmeyi, davet eden(in davetin)e icabet etmeyi, mazluma yardım etmeyi, yemini doğru çıkarmayı, selama karşılık vermeyi, aksıranı teşmit etmeyi (yani ’yerhamukallâh demeyi’) emretti. Ve bizi; gümüş kaplar (kullanmak)tan, altın yüzük (takmak)tan, harîr, dîbâc (ince ve ibrişim ipekli kumaş), kassiy (Mısır’­da Kass denilen yerde dokunan çizgili ipek kumaş) ve istebrak (kalın ipekli kumaştan mamul elbiseleri giymek)ten nehyetti.’23 buyrulmuştur.
Muhammed b. Mâlik bize nakletti: Berâ’nın üzerinde (yani parmağında) altından bir yüzük gördüm. İnsanlar ona: ’Nebi (s.a.v.) nehyettiği halde niçin altın yüzük takınıyorsun?’ diyorlardı. Bunun Berâ şöyle dedi: ’(Bir defasında) Rasûlullah (s.a.v.)’in yanındaydık ve önünde köle ve ev eşyaları(ndan müteşekkil) ganimet vardı, onu taksim ediyordu. Onları taksim etti, nihayet bu yüzük kaldı. Gözünü kaldırdı ve ashabına baktı, sonra indirdi. Sonra gözünü kaldırdı onlara baktı, sonra indirdi. Sonra (tekrar) gözünü kaldırdı ve onlara baktı, sonra: ’Ey Berâ!’ buyurdu. Bunun üzerine ona geldim, nihayet önüne oturdum. Yüzüğü aldı ve yüzük paröağımı tuttu, sonra: ’Al, Allah ve Rasûlü’nün sana giydirdiğini takın.’ buyurdu.’ (Ravi devamla şöyle) dedi: Berâ: ’Rasûlullah (s.a.v.)’in: ’Allah ve Rasûlü’nün sana giydirdiğini takın.’ buyruğunu terk etmemi nasıl bana emrediyorsunuz?’ derdi.24
Berâ b Âzib (r.a) altın yüzüğü, hakkında rivayetler olmasına rağmen giyinmesini İbn-i Hacer: ’Burada takma ruhsatı Berâ’ya mahsustur çünkü ravisi olduğu hadis sahihtir’ diyerek açıklamıştır.

İpek Elbise Giyinme Ruhsatı
Enes (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Nebi (s.a.v.), Abdurrahmân b. Avf ile Zübeyr’e, kendilerinde var olan kaşıntı (hastalığın)dan dolayı ipekli gömlek giymelerine ruhsat verdi.25
Yine burada da Efendimiz (s.a.v.) bu iki Sahabe Efendimize ipek giymeleri için müsaade etmiştir.

Namazdan Önce Kurban Kesme Meselesi
Berâ b. Âzib (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Kendisine ’Ebû Bürde’ denilen dayım, (kurba­nını, bayram) namaz(ın)dan önce kesti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) ona: ’Senin (kestiğin bu) koyunun (kurban değil), et (için kesilen) koyundur.’ buyurdu. (Ebû Bürde): ’Yâ Rasûlallah! Muhakkak ki benim, evde beslediğim bir yaşını doldurmamış bir oğlak var. (Onu kurban olarak kessem olur mu?)’ dedi. (Rasûlullah): ’Onu kes. (Fakat bu,) senden başkası için el­verişli olmaz.’ buyurdu. Sonra (devamla): ’Her kim (kurbanını, bayram) namaz(ın)dan önce keserse, ancak kendi­si için (yani et olarak) kesmiş olur. Her kim de namazdan sonra keserse, kurbanı ta­mam olmuş ve müslümanların sünnetine isabet etmiş olur.’ buyur­du. (Buhârî, Udhiye, 8)

Hz. Huzeyme’nin (r.a.) Şahitliğini İki Kişinin Şahitliğine Denk Sayması
Hz. Allah (c.c.) Kur’ân-ı Kerim’de: ’…erkeklerinizden iki şahit tutun…’26 buyurmaktadır. Genel hüküm böyle olmasına rağmen Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Huzeyme’nin şahitliğini ona has olarak iki kişiye denk saymıştır.
Umâre b. Huzeyme’den rivayet edildiğine göre; şüphesiz amcası –ki o Nebi (s.a.v.)’in ashabındandır- ona nakletti: Muhakkak ki Nebi (s.a.v.), bedevinin birinden bir at satın aldı ve atının bedelini alması için kendisini takip etmesini istedi. Nebi (s.a.v.) hızla (yürüyor), bedevi ise yavaşça (yürüyor)du. Derken (bazı) kimseler, bedeviye musallat olup at için pazarlık yapmaya başladılar. Ne var ki Nebi (s.a.v.)’in onu satın aldığını bilmiyorlardı. Nihayet onlardan bazısı, pazarlık esnasında, O’nun (yani Rasûlullah’ın) ondan (yani bedeviden) satın aldığı fiyattan fazla (bir fiyat teklif etti.) Bunun üzerine bedevi, Nebi (s.a.v.)’e seslendi ve: ’Bu atı satın alacaksan (al), yoksa onu sattım!’ dedi. Nebi (s.a.v.), onun seslenişini işitince durdu ve (yanına varıp): ’Ben onu senden satın almamış mıydım?’ buyurdu. (Bedevi): ’Hayır, Allah’a yemin olsun ki, onu sana satmadım!’ dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.): ’Muhakkak ki onu senden satın almıştım.’ buyurdu. Nihayet insanlar Nebi (s.a.v.) ve bedevinin etrafını sarmaya başladı. O ikisi ise (yani Rasûlullah ve bedevi) karşılıklı konuşuyorlardı. (Nihayet) bedevi: ’Benim onu sana sattığıma şahitlik edecek bir şahit getir.’ demeye başladı. Derken Huzeyme b. Sabit (ortaya atılarak bedeviye dönüp): ’Ben, senin onu (Rasûlullah’a) sattığına şahitlik ediyorum.’ dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) Huzeyme’ye döndü ve: ’Neye (dayanarak) şahitlik ediyorsun?’ buyurdu. (Huzeyme): ’(Allah’ın) seni tasdik etmesiyle (şahit­lik ediyorum) yâ Rasûlallah!’ dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), Huzeyme’nin şahitliğini iki erkeğin şahitliği(ne denk) kıldı.27
Diğer bir rivayette Rasûlullah (s.a.v.): ’Ey Huzeyme! Beraberimizde olmadığın halde neye (dayanarak) şahitlik yapıyorsun?’ buyurdu. (Huzeyme): ’Yâ Rasûlallah! Ben seni sema(dan getirdiğ)in haber hususunda tasdik ediyorum. (Alışverişle ilgili) söylediğin şeyde mi tasdik etmeyeceğim?’ dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) onun şahitliğini iki erkeğin şahitliği(ne denk) kıldı.28

(Endnotes)
1 en-Nisâ, 4/80.
2 el-Ahzâb, 33/71.
3 Suyûtî, Miftâhu’l-Cenneti Fi’l-İhticâci Bi’s-Sünneti, s.93, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, 1987.
4 İmam Şa’rânî, el-Mîzânu’l-Kübrâ, c.1, s.50.
5 el-A’raf, 7/62.
6 el-A’raf, 7/68.
7 el-A’raf, 7/93.
8 el-Ahzâb, 33/39.
9 el-A’raf, 7/157.
10 et-Tevbe, 9/29.
11 Muhammed, 47/33.
12 Kurtubî, el-Câmiu Li-Ahkâmi’l-Kur’ân, c.16, s.254-255.
13 Müslim, Hac, 73.
14 Buhârî, Cumu’a, 8.
15 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.12, s.484, h.no:7513, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997.
16 Buhârî, Îmân, 26.
17 Dârakutnî, Sünen, Radâ’, c.5, s.307, h.no:4364, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 2004.
18 Tayâlisî, Müsned, c.3, s.321, h.no:1876, Dâru Hicr, Kahire, 1999.
19 Müslim, Radâ’, 7.
20 Müslim, Radâ’, 7.
21 Müslim, Radâ’, 7.
22 Nebi (s.a.v.)’in hanımı Üm­mü Seleme (r.anhâ) şöyle derdi: ’Nebi (s.a.v.)’in diğer zevceleri, bu (şekilde) süt emmek ile bir kimsenin yanlarına girmesine razı olmadı ve Âişe’ye: ’Allah’a yemin olsun ki, bunu ancak Rasûlullah (s.a.v.)’in sadece Sâlim’e verdiği bir ruhsat olarak görüyoruz. Binaenaleyh bu şekilde süt emmekle yanımıza ne bir kimse girebilir, ne de bizi görebilir.’ dediler. (Müslim, Radâ’, 7)
23 Buhârî, Cenâiz, 2.
24 Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.30, s.564, h.no:18602, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut, 1997.
25 Buhârî, Cihâd, 91.
26 el-Bakara, 2/282.
27 Nesâî, Buyû’, 81.
28 İbn-i Sa’d, et-Tabekâtu’l-Kübrâ, c.5, s.298, no:964, Mektebetu’l-Hancî, Kahire, 2001.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.