Özlenen Rehber Dergisi

26.Sayı

Cihan Güneşi, Öncekilerin ve Sonrakilerin Efendisi Rasûl-ü Kibriya (s.a.v.) Efendimizin Üstünlüğü ve Fazileti

Cuma Ali KARA Özlenen Rehber Dergisi 26. Sayı
İnsanları cehaletten, kötü itikattan, manevî karanlıklardan, Habîb-i Edîbi’ne risalet tacını giydirerek kurtarıp ebedî aydınlığa, iman nuruna sevk eden Rabbimiz Teâlâ’ya sonsuz hamd ü senalar olsun. En güzel tahiyyeler salât ü selâmlar hidayet güneşi Rasûl-i Kibriya (s.a.v.) Efendimizin, ashabının, ehl-i beytinin üzerine olsun.
O öyle bir zât ki, bi’setinden önce âlemi mânevi bir karanlık kaplamış, kalpler, ruhlar küfür ve şirkle katranlaşmış, yeryüzü huzurun, saadetin kaynağı olan tevhid inancından mahrum kalmış, insanlar ibadete tek lâyık olan Allah (c.c.)’ı bırakmış sahte ilâh ve putlara tapar halde, insaniyetlerini yitirmiş, herkes zulmün karanlıklarına gömülmüş bir vaziyetteyken, dünyaya teşrif etmiş ve âlemlere rahmet gönderilen Nur Muhammed Mustafa (s.a.v.), nuruyla bütün kâinatı aydınlığa sevk etmiştir. Nitekim Zât-ı Zülcelâl Kur’an’da Habîb’ini ’Nur’ olarak zikretmiş ve şöyle buyurmuştur:
’Ey Ehl-i Kitap! Muhakkak size Rasûl’ümüz geldi. Kitap’tan gizlemekte olduğunuz birçok şeyi size açıklıyor, birçok (kusurunuzu) da affediyor. Şüphe yok ki, size Allah’tan bir Nur (Rasûl-i Kibiya) ve apaçık bir kitap geldi.’(1)
Kitaplar, hatipler, vaizler Habîb-i Kibriya (s.a.v.) Efendimizin mahlukat üzerine olan faziletini anlatarak bitirememiş, lisanlar O’nun faziletini anlatmada aciz kalmıştır. O’nu övmek için yazılan makaleler, O’nun ism-i şerifini zikretmeleri sebebiyle şerefyâb olmuşlardır.
Kur’ân-ı Hakim’de üstünlük ve fazileti birçok yerde zikredilmiştir. Rasûl-i Kibriya (s.a.v.) Efendimizi vasfeden, şanını yücelten âyetlerden birisi de Ahzâb suresindeki şu âyetlerdir:
’Ey Peygamber! Biz Seni hakikaten bir şâhit, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.’ Burada Yüce Rabbimiz Habîb’ini beş güzel vasıfla zikretmiştir:
1. Allah’a çağıran davetçi: Yegâne Mabud olan Allah’a davet eden, O’nun dışındaki bütün sahte put, tağut, heva ve hevesi nefyetmeye davet eden Yüce Elçi.
2. Şahit: Bu ümmete ve bütün ümmetlere şahittir ki, geçmiş peygamberlerin, risalet görevini ümmetlerine tebliğ ettiklerine şahitlik yapacaktır.
3. Mübeşşir (Müjdeleyici): İman edip salih amel işleyenleri, Rableri katında kendileri için hazırlanmış nimetlerle, (cennet ve Cemalullâh ile) müjdeleyen.
4. Nezir (uyarıcı, korkutucu): İsyan eden kâfirleri de Allah’ın azabıyla korkutan.
5. Nurlu Kandil: Müfessir Zemahşerî, Efendimiz (a.s.)’ın ’Nurlu Kandil’ oluşunu şöyle açıklamaktadır:
’Yüce Allah, peygamberini (s.a.v.) nurlu kandile benzetti. Çünkü nurlu kandille gecenin karanlığı giderildiği ve yol bulunduğu gibi, şirke ve dalalete düşenler de O’nunla hidayet buldu.’(2)

- Rasûl-i Kibriya (s.a.v.) Cenâb-ı Hakk’ın Habîbi olmakla şereflenen ilk ve son zâttır.
Ashab-ı Kiram’dan bir topluluk oturup Rasûlullah Efendimizi bekliyorlardı. Nihayet Efendimiz (s.a.v.) hane-i saadetlerinden çıkıp onlara yaklaşınca, aralarında konuştuklarını duydu. Onlardan biri: ’Hayret doğrusu Allah mahlûkat içinde İbrahim (a.s.)’ı kendisine dost edindi.’ dedi. Diğeri: ’Musa (a.s.)’la konuşmasından daha hayret verici değildi ki! Biliyorsunuz ki Allah (c.c.) Musa (a.s.) ile konuşmuştur.’ dedi. Bir başkası da: ’İsa (a.s.) Allah (c.c.)’nun kelimesi ve ruhudur.’ dedi. Diğer biri de: ’Allah (c.c.) Âdem (a.s.)’ı da seçmiştir.’ dedi. Tam bu sırada Allah Rasûl’ü (s.a.v.) yanlarına gelip selâm verdi ve buyurdular ki:
’Sözlerinizi ve hayretlerinizi duydum (ve dinledim). Doğrudur, Allah İbrahim (a.s.)’ı dost edinmiştir. Musa (a.s.) da Kelîmullâh’tır. İsa (a.s.) Rûhullah’tır. Âdem (a.s.) da dediğiniz gibidir, Allah O’nu seçmiştir; fakat dikkat etmelisiniz! Ben de Habîbullâhım, bunda övünme yok! Kıyamet gününde Livâü’l-Hamd’ın hamiliyim, bunda övünme yok! İlk şefaat edecek olan Benim, bunda övünme yok. Cennet kapısını ilk çalacak olan benim. Allah O kapıyı ilk olarak bana açacak ve beni oraya koyacaktır. Beraberimde mü’minlerin fakirleri de bulunacak, bunda övünme yok. Evvelkilerin ve sonrakilerin ekremiyim, bunda övünme yok.’(3)

- Peygamber (s.a.v.) Efendimizin faziletlerinden birisi de kendisine Makam-ı Mahmûd derecesinin verilmesidir. Bu bapta Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur: ’Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbi’nin Seni, övgüye değer bir makama (Makam-ı Mahmûd’a ) göndereceğini umabilirsin.’(4)
Kâb bin Malik (r.a.)’dan, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: ’Kıyamet günü insanlar haşrolunduklarında Ben ve ümmetim bir yerde olacağız, Rabbim Bana yeşil bir elbise giydirecek, sonra bana izin verilecek, Allah tarafından ne söylemem isteniyorsa, söyleyeceğim. İşte Makam-ı Mahmûd budur.’(5)
İbn-i Ömer (r.a.)’den: ’Her ümmet peygamberinin önüne diz çöküp: ’Ey filan, bize şefaat et! Ey filan, bize şefaat et!’ diyecek. (Peygamberler birbirlerine havale ederek) nihayet Rasûlullah (s.a.v.)’e gelecekler (ve O’ndan şefaat dileyecekler). İşte O gün, Allah O’nu Makam-ı Mahmûd’a gönderecektir.’(6)
Hz. Cabir (r.a.) anlatıyor: ’Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’Bana beş şey verilmiştir ki, bunlar Ben’den önceki peygamberlerden hiçbirine verilmemiştir: Her peygamber sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Ben ise kırmızılara (acemlere) ve siyahlara (Araplara) da gönderildim. Bana ganimetler helâl kılındı. Hâlbuki Ben’den öncekilerden kimseye helâl değildi. Yer bana tahur (pak) ve mescit kılındı. Her kim namaz vaktine girerse, nerede olursa olsun namazını kılar. Ben, bir aylık mesafede olan düşmanımın içine düşen bir korku ile yardıma mazhar oldum. Bana şefaat (etme yetkisi) verildi.’(7)

- Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: ’Rasûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: ’İnsanlar (kıyamet günü ) diriltilecekleri zaman yerden ilk çıkacak olan Benim. Onlar (huzur u ilâhiye) geldiklerinde (onlar adına) hatipleri Ben olacağım. (Allah’ın rahmetinden) ümitlerini kestiklerinde (rahmet ve mağfireti) onlara Ben müjdeleyeceğim. O gün Livâu’l-hamd (şükür sancağı) Benim elimde olacak. Âdemoğlunun Allah’a en kerimi olanı da Benim. Bunda övünmek yok!’(8)
Bu hadis-i şerifin sonunda Rasûlullah (s.a.v.)’in, ’Bundan övünmek yok.’ diyerek bütün bu faziletlerin ilâhî bir armağan olduğunu belirterek, o eşsiz ve yüce tevazusuyla bu güzellikleri Rabbine izafe ediyor.
Bazı ârifler şöyle dediler: ’Mahlukat arasında her peygamber için bir fazilet vardır. Bunların hepsi Muhammed Mustafa (s.a.v.)’da toplanmıştır. İmam Busayrî de bu hususta şöyle der: ’Peygamberlerin getirdikleri bütün mucizeler O’nun nurundandır. Diğer peygamberler O’nun varlığının müjdesidirler.’
İbn-i Ömer (r.a.)’in rivayet ettiği, kalpleri ürpertip, gözyaşlarını akıtmaya vesile olan şu hadiseyi de nakletmek istiyorum:
’Rasûlullah (s.a.v.), baygınlık hâlinden kurtulup vefatının gerçekleşeceği bir devrede bulundukları sırada, Ebu Bekir (r.a.)’in hutbe ve vaazından dolayı ağladı. Ebu Bekir (r.a.) efendimiz dedi ki:
’Yâ Rasûlallah! Anam babam Sana feda olsun! Her zaman üzerine yaslanarak hutbe irad buyurduğun hurma ağacı parçası vardı. İnsanlar çoğalınca sesini duyurmak için bir minber, edindin. Bundan dolayı hurma dalı senin ayrılığına dayanamayıp inledi de üzerine elini koyunca sakinleşti. Senin ümmetin ise ayrıldığından ötürü bu inlemeye daha layık ey Allah’ın Rasûl’ü! Allah yanında üstünlüğün o dereceye varmıştır ki Seni Peygamberlerin sonuncusu olarak göndermiş; fakat onların başlarında zikretmiştir. Zira Allah Teâlâ buyurmuştur ki: ’Hani Biz peygamberlerden söz almıştık; Sen’den, Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan da. (Evet) Biz onlardan pek sağlam bir söz aldık.’(9)
Yâ Rasûlallah! Anam babam Sana feda olsun! Allah yanında üstünlüğün o dereceye varmıştır ki cehennem ehli, cehennem tabakaları arasında hiçbir kapının kendine fayda vermediği bir günde azap olunurken Sana itaat etmelerini arzularlar. ’Yüzleri ateşte evirilip çevrildiği gün: ’Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e de itaat etseydik!’ derler.’(10)
Yâ Rasûlallah! Anam babam Sana feda olsun! Allah nazarında üstünlüğün malumdur. Sana itaati Kendi’ne itaat kılmış ve buyurmuştur ki: ’Kim Rasûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.’(11)
Ey Allah’ın Rasûl’ü! Anam babam Sana feda olsun! Allah nazarında çok üstün bir dereceye sahipsin. Allah Sana günah kaydetmeden affedeceğini müjdeleyip: ’Böylece Allah, Senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar.’(12) buyurmuştur.
Yâ Rasûlallah! Anam babam Sana feda olsun! Allah, Musa b. İmran’a kendisinden sular fışkıran taş mucizesi vermişse de (13) bu şaşılacak bir şey değildir. Asıl şaşılacak, taaccüp edilecek olan; Allah’ın Sana bahşettiği, parmaklarından çeşmeler akıtması (fışkırtması) mucizesidir.
Yâ Rasûlallah! Anam babam Sana feda olsun! Her ne kadar Süleyman’ın emrine rüzgâr verilmiş, onunla Süleyman, sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü de bir aylık olmak üzere yol almışsa (14) da bu taaccüp edilecek şey değildir. Asıl şaşılacak olan; Senin Burak’la yedi kat semaya gidip, sonra o gece ki sabah namazını Ebtah’ta kılmandır.
Yâ Rasûlallah! Anam babam Sana feda olsun! Her ne kadar İsa b. Meryem’e Allah-u Teâlâ ölüleri diriltmeyi bahşetmişse de bu taaccüp edilecek şey değildir. Asıl taaccüp edilecek şu ki; zehirli keçi etinin Sana konuşup da: ’Beni yeme, ben zehirliyim.’ demesidir.
Yâ Rasûlallah! Anam babam Sana feda olsun! Nuh (a.s.) Rabbine dua edip: ’Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!’ demişti.(15) Sen dua etseydin, sonumuza kadar helâk olurduk. Hâlbuki Senin üzerine koca taşı indirene, yüzüne hâşâ tükürmek isteyene, dişlerini şehid edenlere beddua değil, onlara rahmet diledin. ’Ey Allah’ım! Kavmime hidayet et. Zira onlar işin hakikatini bilmiyorlar!’ dedin. Ey Allah’ın Rasûl’ü! Nuh aleyhisselâm’a ömrü boyu, uzun daveti karşısında pek az kimse iman etmiştir. Hâlbuki Sana kısa zamanda birçok ümmet bağlandı.
Yâ Rasûlallah! Anam babam Sana feda olsun! Sen akranın ile oturmuş olsaydın, bizimle oturmazdın. Dengin ile nikâhlasaydın, bizlerin kızlarıyla nikâhlanmazdın. Akrabana güvenip vekil etseydin, bizleri etmezdin. Sen yünden elbise giydin. Merkebe bindin. Yemeği yerde yedin, bütün bunları tevazuundan dolayı yaptın.’(16)
Satırlarıma İmam Buseyrî’nin, Kâinat Güneşi’ni metheden şu veciz sözleriyle son vermek istiyorum: Rasûlullah (s.a.v.) fazilet güneşi, diğer peygamberler de O’nun yıldızlarıdır. Rasûlullah’ın nuru insanları karanlıktan aydınlığa kavuşturur.
Rabbim cümlemize Habîbi’nin sevgisini, aşkını bahşetsin. Mübarek sünnetlerini aşkla, ihlâsla yaşamayı nasip etsin. Kıyamette şefaatlerine mazhar eylesin. Âmin.

Kaynakça:
1. el-Mâide, 5/15.
2. Keşşaf, 3/432.
3. Tirmizî, Sünen, Kitâbü’l-Menâkıb H.No: 3620.
4. el-İsrâ, 17/79.
5. Ahmed b. Hanbel, Müsned.
6. Buhârî, Kitâbu’t-tefsir, Tefsîr-u Sûratü’l-İsrâ.
7. Buhârî, Teyemüm 3, Salât 56.
8. Tirmizî, Menâkıb, H.No: 23614.
9. el-Ahzâb, 33/7. 10. el-Ahzâb, 33/66. 11. en-Nisâ, 4/80. 12. el-Feth 48/2. 13. el-Bakara, 2/60. 14. Sebe 34/12. 15. Nûh, 71/26. 16. Şerh-i Şifa, Aliyyü’l-Kârî
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.