Özlenen Rehber Dergisi

126.Sayı

Mü'mine Has Bir Özellik 'Firaset' ve Kıyamet Alametleri

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 126. Sayı
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.): ’Mü’minin firâsetinden sakının. Zira o, Allah’ın nuruyla bakar.’ buyurdu. Sonra da: ’Muhakkak ki bunda, firâset sahipleri (keskin anlayışlılar) için ibretler vardır.’ (el-Hicr, 15/75) (âyetini) okudu.
(Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 16)
Firâset, dini kemâl üzere anlama ve yaşamada mü’minin olmazsa olmaz özelliklerinden birisidir. Kur’ân ve Sünnet’i anlamada, yeni çıkan meselelere çözüm bulmada ve dinin hükümlerini amele dökmede firâset mü’minin yoldaşıdır.
Firâset sahibi olmayan bir kimse tefsirde, hadiste söz sahibi olamaz. Bu nedenle ulemâ, müfessir için ’vehbî ilme sahip olmak, mülhem olmak (ilham almak)’ şartını koşmuştur.
Firâset, fıkıhta da şarttır. Firâset sahibi olmayan kimse âyet ve hadislerden hüküm istinbatında (çıkartmada) hata eder, verdiği fetvada yanılır.
Takvada başarılı olmak da firâsetle mümkündür. Çünkü nefsin oyunlarını, şeytanın hilelerini, imtihan ve bela zamanlarında hak olanı ancak firâset sahibi olanlar anlayabilir.
İnsanları Cenâb-ı Hakk’ın yoluna çağıran davetçinin de firâset ehli olması gerekir. Muhatabının ihtiyacına, seviyesine, aklına göre konuşmak, tebliğ ve irşat metodu belirlemek davette esastır. Bu ise firâsetle mümkündür.
Firâset, idarecilerin de olmazsa olmaz şartlarındandır. İlim, zekâ, tecrübe ve sevk-i ilâhî olmadan yönetimde başaralı olmak muhaldir. Aileden devlet reisliğine kadar bu hep böyledir. Firâset sahibi idarecilerin yönetimde olduğu zamanlar halk rahat ve huzur içinde yaşamış, bu nurdan hissesi olmayanların idaresinde ise savaş, kıtlık, bela ve musibetler hiç eksik olmamıştır.
Kıyamet alametleri ve Deccal:
Mü’minin imanı, yakini ve firâseti, kıyamet alametlerini anlamada ve bu alametlerin en tehlikelisi Deccal’i teşhis etmede adeta nurdan bir fener vazifesi görecektir.
Deccal; sözlükte gizleyen, örten, yalancı manalarına gelir. Hakkı batıl¬la örteceği için bu yaratığa ’Deccâl’ ismi verilmiştir. Hakkı batılla örten, dini tahrife çalışan, insanları hak yoldan alıkoyan her yalancının deccâliyyetten hissesi vardır.
Hakkında Efendimizin: ’Allah hiçbir Peygamber göndermemiştir ki kavmini çok yalancı, sakat gözlü Deccâl’den sakındırmış olmasın!’ (Buhârî, Tevhîd, 17) buyurarak birçok özelliğini zikrettiği Deccal’in teşhisi, elinde zuhur eden ve akıllara hayret veren olağanüstü hallerin çokluğundan dolayı o kadar zordur ki, bunda ancak firâset nuruyla bakan kâmil mü’minler muvaffak olabilir. Alnında, iki gözü arasında yazılı olan ’kâfir’ yazısını (Buhârî, Tevhîd, 17) ancak mü’min okuyup anlayabilir. (Bkz., Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 20)
Bu yazı imandan neşet eden firâset, basiret nuruyla anlaşılabilecek bir yazıdır. Bu yazıyı okumak için okuma yazmayı bilmek şart değildir. Yegane şart mü’min olmaktır. (Bkz., Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 20)
Hadislerde zikredildiği üzere önce peygamberlik, sonra ise ilahlık iddia edecek olan (Bkz., İbn-i Mâce, Fiten, 33) Deccal’in bazı olağanüstü vasıfları şunlardır:
1- Yanında cennet ve cehennem vardır. Onun cehennemi cennet, cenneti de cehennemdir. Ya da be-raberinde akan iki nehir vardır. Biri görünürde su, diğeri ise görünürde yanan ateştir. Ateşi soğuk su, suyu da ateştir. (Bkz., Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 20)
2- Yeryüzünde kırk gün kalacak. Bu kırk günün bir günü bir sene gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi sair günleri de normal günler gibi olacak. (Bkz., Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 20)
3- Vardığı yerlerde durmayıp süratle geçecektir. Öyle ki onun sürati arkasından rüzgâr esen yağmur gibidir. (Bkz., Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 20) Onun bu durumundan dolayı imanı zayıf olanlar tefekküre vakit bulamayacak, onun Deccal olduğuna işaret eden zahiri alamet ve noksanlıklarına bakmadan o haliyle tasdik edecekler.
4- Gökyüzüne emredecek, kendisine iman edenler için yağmur yağdıracak. Yeryüzüne emredecek, o da nebat bitirecek. Akşam vakti deve sürüleri o topluluğun yanına ala¬bildiğine uzun hörgüçlü ve bol sütlü, böğürleri dolu olarak dönecekler. Kendisine iman etmeyip inkâr edenler ise kıtlık içinde sabahlayacaklar, ellerinde mallarından bir şey kalmayacak. (Bkz., Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 20)
5- Deccal bir harabeye uğrayacak ve ona: ’Definelerini çıkar’ diye seslenip oradan ayrılacak. Harabenin defineleri de bal arılarının arı beyini izledikleri gibi hemen arkasına düşecek. (Bkz., Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 21)
6- O günün en hayırlı insanı ya da insanlarından birini kendisini inkâr ettiği için testere ile ikiye bölüp öldürecek. Sonra iki parçanın arasında yürüyecek ve ona, ’kalk’ diyecek, o da hemen kalkıp doğrulacak. (Bkz., Müslim, Fiten Ve Eşrâtu’s-Sâ’a, 21)

Bütün bunlar, Allah’ın ümmet-i Muhammed hakkında irade buyurduğu bir fitne ve imtihandır. Deccal, gelmesi beklenen şeylerin en şerlisidir. (Bkz., Tirmizî, Zühd, 3) Allah’ın Âdem’in zürriyetini (yaratıp yeryüzüne) yaydığından beri yeryüzünde Deccal’in fitnesinden daha büyük bir fitne meydana gelmemiştir. (Bkz., İbn-i Mâce, Fiten, 33) Bu nedenledir ki Efendimiz (s.a.v.), her namazın sonunda, teşehhüt ve salavatın ardından Mesîh-i Deccâl’in şerrinden Allah’a sığınmıştır. (Bkz., Müslim, Mesâcid Ve Mevâdiu’s-Salat, 25)
Bu büyük imtihan vesilesiyle; imanda zayıf ve şüpheli olanlar ayrılır ve helak edilir. İmanı kuvvetli olan yakin sahipleri ise birçok zorluğun ardından saadete nail olurlar.
Deccâl’in şerrinden, yanında bulunan su suretindeki ateşten, cennet suretindeki cehennemden, inananları için saçtığı dünyevî lezzet ve bolluktan ancak Hakk’ın nuruyla bakan firâset sahibi mü’minler kurtulabilir.
Bir soru ve İmâm-ı Rabbânî Efendimizin Cevabı:
’Keramet yolu ile tasarruf’ ve ’istidrâc yolu ile tasarruf’ ilk bakışta eşit gibi gözükmektedir. Bu durumda seyr u sülûkun başında olan salik, keramet sahibi bir veli ile istidrac sahibi yalancı bir iddiacıyı nasıl ayırabilir?’ sorusuna İmâm-ı Rabbânî Efendimiz şöyle cevap vermiştir:
’Doğruyu en iyi bilen Allah Teâlâ’dır. Seyr u sülûka yeni başlayan derviş için bu ikisini birbirinden ayırma konusunda delil açıktır. O da selim olan vicdanıdır; eğer salik o kişinin sohbetinde iken kalbini Hak Sübhânehû’ya meyilli, O’na cezbelenmiş ve Hak Sübhânehû ile birlikte bulursa, bilsin ki o kişi keramet sahibi bir velidir. Ancak kalbini bunun tersi bir durumda bulursa kesin olarak bilsin ki; o kişi istidrâc sahibi ve yalancı bir iddiacıdır.
Eğer bu durumda bir gizlilik söz konusu ise, bu gizlilik saliklere göre değil, davar gibi olan avama göredir. Avama gizli olan ise havas kullar nezdinde itibara alınacak bir şey değildir. Çünkü bunun sebebi kalbin hastalıklı olması ve basiretin perdelenmesidir.’ (İmâm-ı Rabbânî, Mektubat-ı Rabbânî, 107. Mektup, c.1, s.274, Ter.: Heyet, Yasin Yay., İstanbul, 2008)
’Allah’ım! Bize hakkı hak olarak göster ve bizi, ona uy¬makla rızıklandır. Bâtılı da bize bâtıl olarak göster ve bizi ondan uzaklaşmakla rızıklandır. (Hakkı) bize karmaşık kılma, yoksa biz saparız (dalalete düşeriz). Ve bizi takva sahiplerine ön¬der kıl.’ (İbn-i Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, c.2, s.281) duasıyla Rabbimize niyaz ediyor ve bu denli öneme haiz ’firâset’in ne manaya geldiğini izaha etmek istiyoruz. İnşallah konumuzu dergimizin gelecek sayısında siz değerli okurlarımızla paylaşmayı nasip etmesini Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.