Özlenen Rehber Dergisi

27.Sayı

Kurbiyet-i İlâhîyye Yolunda Sabır

Mustafa ULUM Özlenen Rehber Dergisi 27. Sayı
Sabır ’ağrı, acı, tahammülü güç ve katlanması zor hadise ve vakalar karşısında dişini sıkıp dayanma’ manalarına gelir.
Kur’ân-ı Kerîm’de sabır, muhtelif âyet-i kerîmelerde çeşitli manalarda zikredilir:
’Sabırla yardım isteyiniz.’(1), ’Sabredin ve sabırda yarışın.’(2) âyetlerinde ifade edildiği gibi sabrın aynıyla emir; ’Onlara karşı acelelik etme.’(3), ’Onlara arkalarınızı dönüp kaçmayın.’(4) beyanlarında olduğu gibi sabrın zıddını yasaklama; ’Sabredenler, hayatlarını sadakat çizgisinde sürdürenlerdir.’(5) ifadelerinde geçtiği gibi bu vasıflarından dolayı senada bulunma; ’Allah sabredenleri sever.’(6) âyeti ile Allah sevgisine mazhariyet; ’Allah sabredenlerle beraberdir.’(7) âyeti ile de sabrı yaşayanların Allah’la beraber olması; ’Şayet sabredecek olursanız bu sabredenler için işin en hayırlısıdır.’(8) irşatkâr beyanından anlaşıldığı gibi sabırla hayra erişilmesini beyan; ’Elbette o sabredenlere mükâfatlarını yaptıkları işlerin en güzeline göre vereceğiz.’(9) âyeti ile de sabredenleri müjdeleme; ’Şayet sabr-u sebat eder ve itaatsizlikten sakınırsanız, şunlar da şu dakikada üzerinize geliverirlerse...’(10) yardım vaat edilen beyanlarıyla sabredenlere ilâhî yardımı hatırlatma gibi çok önemli kalbî bir ameldir.
Sabır, sabredilen hususlar itibariyle beş bölüme ayrılır:
1. Allah’a kulluğun zorluklarına katlanma anlamında ibadet ve taatte sabır.
2. Günah yolunun nefse hoş gelmesine mukabil masiyet duygusuna karşı sabır.
3. Hakkın kaza ve kaderine rıza göstermeyi de ihtiva eden semavî ve arzî belâlara karşı sabır.
4. Dünyanın cazibedar güzelliği karşısında yol yön değiştirmeden çizgiyi korumada sabır.
5. Zaman ve vakit isteyen işlerde zamanın çıldırtıcılığına karşı sabır. Bunlardan bazıları kulun kendi iradesi ile alâkalı olsa da bazılarında kulun bir dahli yoktur.

Sabır, kendi keyfiyeti itibariyle altı kısım içinde mütalaa edilmiştir:
1. Sabr-u lillâh: Allah için sabretme manasına gelir ve sabır mertebelerinin ilkidir.
2. Sabr-u billâh: Sabrın Allah’tan bilinmesidir ve evvelki mertebeye göre bir adım daha ileri sayılır.
3. Sabr-u alallâh: ’Her işte hikmeti vardır.’ deyip, Hakk’ın celâlî ve cemâlî tecellileri karşısında aceleliğe girmeme sabrıdır.
4. Sabr-u fillâh: Allah yolunda kahrı lütfu bir bilme sabrıdır ki evvelkilere göre hem ağırlığı ve hem de derece farkı vardır.
5. Sabr-u maallâh: (Kurbiyet-i ilâhîye) Hak’la beraber olabilme sabrıdır.
6. Sabr-u anillâh: Vuslata karşı dişini sıkıp dayanma azmidir ve hakikat âşıklarının sabrıdır.
Bazı müfessirler, Âl-i İmran sûresi 200. âyetindeki ’isbirû’ lafzını, insan nefsinin taate karşı sabrı; ’sâbirû’ kelimesini, maruz kalınan şeyler karşısında dayanılması; ’râbitû’ lafzını da, Allah’a karşı aşk ve iştiyakın devam ettirilmesi şeklinde açıklamışlardır.
İnsanın altından kalkamayacağı musibetler, zor eda edeceği mükellefiyetler karşısında insanın halini Allah’a arz etmesi, O’ndan yardım istemesi ve günahlardan korkup O’na sığınması da katiyen şikâyet değildir. Böyle bir tavır insanın niyetine göre bekli de tevekkül ve teslimiyet bile sayılabilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de, sabrı ile tanınan Hz. Eyüp (a.s.)’ın: ’Rabb’im! Gerçekten bana zarar dokundu. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.’(11) şeklindeki tazarrusundan sonra Cenâb-ı Hakk’ın yine onun için: ’Doğrusu biz onu sabırlı bulduk, o ne güzel kuldur. Zira o hep evvab ve yüzü Allah kapısındadır.’ (12) buyurarak, onun tevekkül ve teslimiyet ifade eden sözlerini sabırla beraber şükür olarak da kabul etmektedir.
Bütün Peygamberler yeryüzünde Hakk’ın mümessilleri olmalarının yanı sıra, sabrın da temsilcileri olmuşlar ve bu sebeple en büyük belâ ve musibetlere maruz kalmışlardır. Peygamber’imiz (s.a.v.): ’Belânın en zorlusuna maruz kalanlar Peygamberlerdir, sonra da derecelerine göre diğer makbul (salih) insanlardır.’ buyurmuşlardır. (13)
Peygamberlere isabet eden bu belâ ve musibetler onların derecelerinin yükselmesi için olup velilerin ve Allah dostlarının varis-i Rasûl (peygamber varisleri) olmaları sebebiyle maruz kaldıkları belâ ve musibetler de Allah katındaki derecelerinin yükselmesi içindir. Bu hususla ilgili olarak Abdulkadir-i Geylânî Hazretleri el-Fethu’r-Rabbanî adlı eserinde ’belâ velayete vekil tayin edilmiştir.’ buyurmuşlardır. Sevgili Peygamber’imiz (s.a.v): ’Cenâb-ı Hakk, kuluna ameliyle ulaşması zor bir makam takdir buyurmuşsa ibadet-i taatiyle o zirveye ulaşması imkânsız görünen o kimseye nefsi ve ailesi itibariyle müptela kılar (belâ verir), sonra da iptilâya (belâya) karşılık ona sabır verir. Derken kulunu yükseltip o menzile erdirir.’ buyurmuşlardır. (14)
Hz. Mevlâna Mesnevî adlı eserinde bu hususla ilgili olarak şunları söyler:
’Bir buğdayın insana gıda ve kuvvet, onun dizlerine derman, gözlerine nur ve yaşamasına esas olabilmesi için, buğdayın toprağın bağrına gömülmesi, toprakla mücadele ede ede filizlenip gelişmesi, sonra biçilip harmanda dövülmesi, samandan ayrılıp değirmende öğütülmesi, teknelerde yoğrulup hamur haline getirilmesi, fırınlara atılıp ateşle pişirilmesi, sonra da dişlerle bir kere daha parçalanıp mideye gönderilmesi şart ve zaruridir.’ Bunun gibi insanın insanı kâmil, îmanı kâmil olabilmesi, Allah katında yükselip bir işe yarar hâle gelebilmesi için, onun çeşitli imbiklerden geçirerek defalarca elenmesi ve elenip özünü bulması lâzımdır.
İmam Nebevî sabırla ilgili şu açıklamayı yapar: ’Sabır’ın manası; nefsi, emredilen şeylerde tutmak, hapsetmektir, bu da ibadetlerin meşakkatlerine tahammül, belâlara tahammül ve günah dışındaki zararlara tahammülle gerçekleşir. Sabır, zahitlerin ve ahiret yoluna sulûk edenlerin en mühim esaslarından biridir.’
Kur’ân-ı Kerîm’de sabırla ilgili âyetler çoktur. İnsanların ebedî ahiret hayatını kazanabilmeleri için, hayat boyu imtihan edileceği şeylerden birinin de sabır olduğu ifade edilmiştir. Bakara suresi 155. âyet-i kerîmede: ’Behemehal sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mal, can ve mahsul eksikliği ile imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.’ Zümer suresi 10. âyette: ’Sabredenlerin mükafatları muhakkak hesapsızdır.’ Muhammed suresi 31. âyet-i kerîmede ise: ’İçinizde mücadele edenler, sabır gösterenler belli oluncaya kadar elbette sizi imtihan ederiz.’ buyrulmaktadır.
Hadis-i şerifte Peygamber’imiz (s.a.v.) üç çeşit sabır olduğunu bizlere beyan buyurmuştur. ’Sabır üçtür: Musibetlere karşı sabır, taatte (kullukta) sabır, günah işlemekte sabır. Kim, kaldırılıncaya kadar musibete güzelce sabrederse Allah (c.c.) ona üç yüz derece yazar. Her iki derece arasında sema ile arz arasındaki mesafe kadar yücelik vardır. Kim de taatte sabrederse Allah ona altı yüz derece yazar. Her iki derece arasında arzların başladığı hudutla, arzların bittiği son nokta arasındaki mesafe kadar yücelik vardır. Kim de masiyete (günaha) karşı sabrederse Allah ona dokuz yüz derece yazar, iki derece arasında arzların hududu ile arşa kadar olan mesafe arasındaki yücelik vardır.
’Peygamber’imiz (s.a.v.): sabır îmanın yarısıdır. Yakîn, îmanın ta kendisidir.’ ’Sabırla îman arasındaki ilgi, bedenle baş arasındaki ilgi gibidir.’ ’Bir kimse sabretmek isterse Allah ona sabır verir. Hiçbir kimseye sabırdan daha hayırlı ve daha geniş bir nimet verilmemiştir.’ ’Mü’minin hâli hayrete değer doğrusu. Zira her bir işi onun için hayırlıdır. Bu meziyet sadece mümine hastır. Çünkü o nimete kavuşsa şükreder, bu ise onun için hayırlıdır.’ buyurmuşlardır.
Allah (c.c.) kullarını hastalıklar belâ ve musibetlerle imtihan eder, eğer insanlar bu belâ ve musibetlere karşı sabrederse günahları bağışlanır. Peygamber’in ve velilerin dışındaki diğer insanlara isabet eden bu belâlar ilâhî bir ikaz niteliği de taşımaktadır. Musibetler çoğu kere insanları gafletten uyandırır, hatadan ve delâletten istikamete sevk eder. Allah (c.c.) sevmediği insanlara da (kafirlere de) bazen bu dünyada hiç sıkıntı, belâ ve musibet vermez. Bunun sebebi de onların ahirette azaplarının kat kat artması ve daha çetin olması içindir. Çünkü Allah (c.c.) en büyük kâfir olan firavunun dört yüz yıllık ömründe bir kere dahi olsa başının ağrımasını takdir etmemiştir. Firavun atı ile sarayına çıkarken meşakkat, sıkıntı çekmemesi için, atının arka ayaklarının yükseldiği ön ayaklarının da alçaldığı rivayet edilir. (15)
Mevzuu hülâsa etmek gerekirse şunları söyleye biliriz:
’Allah’tan dünya ve ahirette af ve afiyet, sağlık ve huzur isteyiniz.’ hadis-i şerifi mucibince sağlık sıhhat ve huzur istemelidir; ancak Allah (c.c.) kulunu bir belâ ve musibete müptela kıldığı zaman sabretmeli ve afiyete kavuşmak için dua etmelidir. Çünkü sabredilirse, belânın ardından rahatlık ve mükâfat vardır.
İnşirah suresinde: ’Zorluktan sonra bir kolaylık vardır.’ yine müteakip âyette ise: ’Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır.’ buyrulmuştur.
Müfessirler bu âyette geçen ’zorluktan sonra bir kolaylık vardır.’ âyetini zorluktan sonra iki kolaylık vardır yani her belâ ve sıkıntının ardından eğer sabredilirse iki mükafat vardır’ şeklinde tefsir etmişlerdir. Bakara suresi 155. âyette ise: ’Kendilerine musibet geldiği zaman sabreden ve biz Allah’ınız ve O’na döneceğiz.’ diyenleri (Allah’ın büyük mükafatıyla müjdele) buyrulmaktadır.

Kaynakça:
1. el-Bakara, 2/45.
2. Âl-i İmran, 3/200.
3. el-Ahkaf, 46/35.
4. el-Enfal,8 /15.
5. Âl-i İmran, 3/17.
6. Âl-i İmran 3/146.
7. el-Bakara, 2/153.
8. en-Nahl, /126.
9. en-Nahl, 16/96.
10. Âl-i İmran, 3/125.
11. el-Enbiya, 21/83.
12. Sad 38/44.
13. Tirmizî, Zühd 56.
14. İbn-i Hibban, 4/248.
15. Fıkh-ı Ekber’de zikredilmiştir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • kurdoglu_9

    Allah razı olsun. Tevafuk olmuş. Bu akşam bir sohbette aynı mevzuuyu okumuştuk. Yalnız, günah işlemekte değil, günah işlememekte sabır-masiyette sabır- olmalıydı.Kasden yapılmadığına inanıyoruz, fakat okuyucularımızın kafasında soru işareti kalmasın istedik.Bu tür çalışmaların tezyidini istiyoruz.Emeği geçenlerden Allah ebeden razı olsun...

2 kişi yorum yazdı.