Özlenen Rehber Dergisi

46.Sayı

Gayemiz ...irşad Sohbetleri...

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 46. Sayı
Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdülillâhi Rabbi’l-âlemîn. Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve ashâbihî ve ezvâcihî ve evlâdihî ve etbâihî ve ehl-i beytihî ve ümmehâtihî ve ebîhi bi-adedi külli şey’in fi’d-dünyâ ve’l-âhireti ve kezâlik. Ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.

Maksadımızı çok iyi tespit etmemiz gerekir. Maksadımız şayet kulluk ise, neleri nasıl yapmamız gerektiğini bilmek en önemli husustur. Zira bir şeyi niçin yaptığımızı bilmeden yaparsak hakikî bir istifade olmaz ve bu şekilde yol almamız da mümkün olmaz. İnsan bir şeyi bilerek yaparsa, önündeki engelleri aşmak için takip etmesi gereken yolu bilir ve gayretini ona göre sarf eder. Tarlaya önce tohum atılıp sonra mı sürülür, yoksa önce sürülüp ondan sonra mı tohum atılır, bunları bilenler sırasına göre yapar ve istifade ederler.

Her şeyden evvel, yaratılışımızın gayesi olan görevimizi unutmayacağız. Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de; “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” buyuruyor. Şu halde nedir o gaye? Allah’a itaat, Rasûlü’ne itaat... Cenâb-ı Hakk’a kulluk yapmak; bizim var oluşumuzun tek gayesi budur!
Peki, Cenâb-ı Hakk’a karşı kulluğumuzu en doğru bir şekilde nasıl yapacağız?
Önümüzde Rabbimiz’in kelâmı var: Kur’ân-ı Mübin... Dinimizin kitabıdır, Rabbimiz’in sözüdür. Kulluğumuzu nasıl yerine getireceğimizi Kur’ân’dan almamız gerekir; fakat Kur’ân-ı Kerim doğrudan bize vahyolunmadı. İlâhî vahyi ümmetine tebliğ etmek, açıklamak ve vahyi yaşayarak örnek olması için Âlemlerin Fahri Peygamber (s.a.v)’e inzal oldu. Bizim Kur’ân-ı Kerim’den Efendimiz (s.a.v) gibi gerçek anlamda istifade edebilmemiz için kalbî yakınlığımızın da Peygamber Efendimiz gibi olması gerekir. Bu da mümkün değildir. Bu nedenle vahyi Allah Rasûlü’nün sünnetiyle anlamak gerekir. Sahâbe efendilerimiz bile Peygamber Efendimiz’in açıklaması kendilerine ulaşmadan Kur’ân-ı Kerim’i anlamakta zorlanmışlar ve her fırsatta dinlerini öğrenebilmek için Cihan Serveri’ne sorular yöneltmişler, sohbetinden ayrılmamışlardır.

Din, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e tabi olmakla yaşanır. Kur’ân-ı Kerim’de:

“Andolsun, Allah’ın Rasûlü’nde sizin için; Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”

“Muhakkak ki sen, yüce bir ahlâk üzeresin.”

“Kim Rasûl’e itaat ederse, mukakkak ki Allah’a itaat etmiş demektir.”

“Ey îman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin.” buyruluyor.

Bu âyet-i kerimeler, Allah’a kul olma hususunda bizi daima Peygamber Efendimiz’e yöneltiyor. Rabbimiz, ancak Rasûlullah Efendimiz’in örnekliğinde yaşanan İslâmî bir hayatın kendi katında makbul olduğunu ifade ediyor. Yani, bizim kulluğumuzdan Cenâb-ı Hakk’ın razı ve hoşnut olması için kendisinin terbiye edip ahlâklandırdığı Rasûlü’nün (s.a.v) ahlâkı üzere bir din yaşamamız gerekiyor. Bunun dışındaki bir hayattan Allah razı değildir.

Allah’ın dini olan İslâm’dan başka hiçbir din ve inancın, Allah’ın yanında bir itibarı yoktur. “Allah katında din İslâm’dır.” Hak din olan İslâm’ı en güzel bir şekilde yaşayabilmek için ise Sahâbe-i Güzîn efendilerimizin göstermiş olduğu gayreti göstermeliyiz. Onlar, Kur’ân’a ve Efendimiz’in (s.a.v) sünnetine sımsıkı sarılmışlardı. Yaşıyorlardı, yaşadıkça ulvîleşiyorlardı. Ama şimdilerde yaşantıdan ziyade bol bol anlatma var. Neticede de yaşantılarımız her yönüyle, Allah’ın muradı olan Peygamberimiz’in ahlâkı üzere kul olmak şeklinde tecelli etmiyor, yani tam anlamıyla yaşayamıyoruz. Öyleyse, Allah’a kul olma hususunda Rasûlullah Efendimiz’i örnek alabilmek için O’nunla (s.a.v) aramızda bulunan engelleri kaldırmamız gerekmektedir.

Düşmanlarımız çok. Cenâb-ı Hakk, bizden hiç ayrılmayan iki düşmandan bahsediyor: Birisi; düşmanlığı daimî olan şeytandır ki, bize olan düşmanlığından hiç vazgeçmez. Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de “innehû lekum adüvvün mübîn/o (şeytan) sizin için apaçık bir düşmandır” buyuruyor. Cenâb-ı Hakk’ın düşman dediği hiç dost olur mu? Öyleyse düşmanla işbirliği yapmamak gerekir. Aksi halde insan, kendisine ilâhî gazabı celbederek nefsine zulmetmiş olur.

Şeytanla işbirliği yapmak; Allah’ın razı olmadığı fakat şeytanın, insanlardan yapmalarını istediği şeyleri yapmaktır. İnsan bunu yaptığı zaman, farkında olmadan bir yandan Allah’ın hoşnutluğundan uzaklaşıyor, diğer yandan da şeytana kul oluyor, Allah muhafaza!

Diğer düşmanımıza gelince; o ‘nefs-i emmâre’dir. Nefs-i emmâreden, onun zararlarından kurtulmanın yolunu Cenâb-ı Hakk kelâmında şöyle tarif eder: “Andolsun ki, nefsini tezkiye (temizleyen-terbiye) edenler kurtuluşa ermiş, onu kirletenler ise ziyana uğramıştır.”

Bakınız, insanların kimisine terbiyeli, kimisine de terbiyesiz diyoruz. Niçin? Terbiyeli dediğimiz insanın hareketleri yerindedir; olgundur; davranışları örnektir, insanlar arasında yapılması gereken davranışlardır. Ancak terbiyesiz dediğimiz insanlar ise, şu veya başka ortamlarda insanların yapmaması gereken davranışları işlerler. Nefsin de Allah yanında kıymetinin olabilmesi için ‘terbiye edilmiş bir nefis’ olması lazımdır ki, o nefis sahibi hüsn-ü kabul gerektiren ameller işleyebilsin ve Allah’ın yanında bir kıymeti olsun.

Bu düşmanlardan kurtulmadan Cenâb-ı Hakk’ın yakınlığını kazanmak mümkün değildir. Düşmanlarımızdan kurtulmamız lazımdır ki, hedefimiz olan yere gidebilelim, kulluğa erebilelim. Rabbimiz (c.c) buyuruyor ki: “Muhakkak ki nefis kötülüğü emreder.” Terbiye edilmemiş nefis insana daima kötülüğü emreder, şeytana yardımcı olur, kendine kötülük eder, Allah’ın rızasından alıkoyar.

Herhangi bir hususta nefsimize ve şeytana fırsat vermeyeceğiz. Daima tevazu ehli olmaya çalışacağız. İnsan hata ve kusur sahibidir. Hata ve kusur işlediği zaman ise meydana gelen günahtan, hemen Allah’ı (c.c) zikredecek, tevbeyle Rabbimiz’e sığınacak ki o kimsede şeytan ve nefse ait bir pay kalmasın. Kardeşlerimizle aramızda bir mesele cereyan ettiği zaman haklı da olsak tartışmaktan ve kalp kırmaktan uzak duracağız. Çünkü gerek şeytan ve gerek nefis insanı yakalamak için öncelikle kardeşler arasındaki sevgiyi kesmeye çalışır. Hâlbuki mü’minin, mü’min kardeşini sevmesi Allah içindir! Bir mü’min kardeşimizi Allah için sevemiyorsak, arada nefis var demektir. Zaten bu hâl gönle sıkıntı verir. Allah için olan sevgiler, Allah’a olan itaatimizi artıracaktır. Mü’minin gazabı da Allah niçin olmalıdır. Bu hâl ondaki iman halâvetinin tezahürü olur. Eğer buna nefis karışırsa Allah’ın rızasından ayrılmış olur.
* * *
Haram, günah, insanın kalbini kaskatı yapar, sıkar, karartır! Haramları arzulayarak bizleri helake sürükleyen nefsin tezkiyesi şattır. Gönlümüzdeki sevgilere bakmalıyız. Allah için değil de nefsanî bir durum var mı, derhal onu terk etmeliyiz. Terk eden kazanır. Allah için birbirini seven kazanır. “Saadet devrinde biz de olsaydık Sahabe-i Güzin efendilerimiz gibi Allah için canımızı verirdik!” diyenler var. Allah için bir mü’min kardeşini affedemeyen, Peygamber Efendimiz’in sünnetlerini yaşamayan, nefsine ram olmuş insan daha nefsinin hevâsından geçemiyor, canından nasıl geçsin?!

Daima şöyle dua ediyorum: “Yâ Rabbi! Sen’in sevginin hakikatine kavuşamamaktan sana sığınırım Allah’ım!”

‘Sevgi’ deyip geçmeyin. Bizler Peygamber Efendimizi (s.a.v), Allah (c.c) ‘sev!’ dediği için seviyor ve O’na itaat ediyoruz? ‘Seni görmeyen gözü neyleyim, seni bilmeyen aklı neyleyim, seni sevmeyen kalbi neyleyim?’ diye boşuna söylenmiyor. Ama ben sevmişim ya da sevmemişim, bu Peygamber Efendimiz’de bir şey artırmaz, noksanlaştırmaz. O’nu sevdiğim için ben, Allah’ın yanında kıymet kazanırım. Kazanç yine bana ve bununla beraber asıl olan O’nun bizi sevmesidir. Zaten O, ümmeti için son derece hırslıdır, şefkatlidir! Mahşer gününde peygamberler dahi ‘nefsî, nefsî’ diye ağlarken, Peygamber Efendimiz (s.a.v) ümmeti için gözyaşı dökecektir. Hz. Âişe annemiz, Peygamberimiz’in (s.a.v) iki rekât namaz kıldığını; gecenin bir yarısına kadar secdede kaldığını; “ümmetî ümmetî” diye gözyaşı döktüğünü rivayet etmiştir. İşte o güzellikten, bu rahmet gözyaşlarının bereketinden nasipdâr olabilmek için çok gayret etmemiz gerek. Allah’ın ismi anıldığında kalbi titreyen, Allah sevgisinden ve haşyetinden dolayı gözlerinden yaşlar döken, Allah’a olan tazarrusu ile O’nu zikreden, o düşünce ve inançla alnını secdeye koyan, Allah Rasûlü’nün ismi anıldığı zaman her şeyi unutan ve O’nun sevdasının gönlündeki bütün her şeyi yakıp bitirdiği bir kul olabilmek ve neticesinde Allah’ın rızasını kazanabilmek için, nefsin ağırlıklarından kurtulmamız şarttır.

* * *
Daha önce saydığımız iki baş düşmanımızdan başka tehlikeler de var. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz: “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır.”, “Kişi arkadaşının dini üzeredir.” buyuruyor. Dünyaya düşkünlük ve kötü arkadaş da düşmanımızdır, Allah korusun. Yanlış yere giden, yanlış yere götürür. Sâlih bir arkadaş ise, Allah’ı hatırlatır. En başta ifade ettiğimiz “yaratılışımızın gayesi”ne erişebilmek, nefsin terbiye edilmesine bağlıdır ki, bunun da üstatları sâlih kullar olan Allah dostlarıdır, mürşid-i kâmillerdir. Allah onların eli ile sevdiği dostlarını çeker, onların nefislerini tezkiye ettirir, kötülüklerinden arındırır. Bu suretle de onlar Cenâb-ı Hakk’ı severler, Cenâb-ı Hakk da onları sever. Bu sevginin kazanılması için bizi bu sevgilerden uzaklaştıran nefsanî hastalıklardan kurtulmak gerekir. Allah (c.c) bize o hastalıklardan en kısa zamanda kurtulmayı ve gönlümüzde bu sevgileri doyasıya bulmayı nasip etsin. Mübarek Efendimizin gönlünde, onun şahsında bu sevgileri görüyoruz elhamdülillah. Allah’a hamd olsun ki o, bu sevgilerle dopdolu bir hayat yaşadı.

İşte kardeşlerim, insanların bu güzel sevgileri bulabilmesi için muhakkak ki gönlünü Allah’a ve Rasûlü’ne teslim etmesi, Ehl-i Beyt’in sevgisiyle dopdolu coşması lazımdır. Cenâb-ı Hakk bu sevgileri hepimize nasip eder inşallah.
“Allah’ım, gönüllerimizi Ehl-i Beyt’in sevgisiyle ferahlandır! Yâ Rabbi, biz layık olduğumuz için değil; o sevgiye muhtaç olduğumuz için nasip et!”
Ne olarak ölürsek ölelim, nasıl ölürsek ölelim; ama kardeşlerim Allah aşkına, Allah’ı ve Rasûlü’nü candan seven insanlar olarak ölelim! Nerede, ne zaman ölümün üzerimizde tecelli edeceği belli değil. Rabbimiz’in huzuruna O’nu seven bir kul olarak gidelim inşallah. Rabbim bizlere bu sevgileri doyasıya tattırsın ki, gönlümüze nazar ettiği zaman, en başta kendisinin sonra da o güzel Rasûlü’nün sevgisini bulsun. Bizler de bu sevgilerle Rabbimiz’e kulluk yapalım inşallah.
Şunu da unutmayalım kardeşlerim: Bizler insanız, günahkârız, günahlarla dopdoluyuz; ama Rabbimiz’in rahmet kapısı sonsuz geniştir. İşte bu yolda, Cenâb-ı Hakk’a kul olma yolunda hepimiz kardeşiz elhamdülillah. Bu yolda birbirimize yardım edeceğiz. Dünya meşakkati ve haramlar kimi itaatten alıkoyarsa diğer kardeşi onun koluna girecek ve kaldırmaya çalışacak, fedakârlık yapacaktır? “Kendisi için sevip istediğini mü’min kardeşi için de sevip istemedikçe insan kâmilen îman etmiş olmaz.” Bu kardeşlik ancak, maksadı Allah’ın rızası olan kalplerde meydana gelir. Öyleyse her mü’min, niyetini ve amelini Hz. Allah’a has kılmalı ki hakiki kurtuluşa ersin.

Ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • SersefiL

    Allah sizlerden razı olsun hocam bizlerede dua edin. Mevla Teala sizleri başımızdan eksik etmesin 2 cihanda Saadat-ı Kiramın izinden yanında ayırmasın.. Tevfik Rahman ve Rahim olan Allah'dan.. Selametle..

  • hülya

    S.A ben derginizi çok begeniyom.imam hatiplibir öğrenci olarak derginizgüzel olmuş.allah devamını getirsin...

  • kadir belli

    selamün aleyküm allahsizlerden razı olsun allah daim kılsın yazılarınınzı inşallah diyerek sözümü hayatı komedi sayanlar son espriyi iyi düşünsünler diyerek kapatıyorum allaha emanet olun

  • Cafer CEYLAN

    Gerçekten İslâmî olarak duruşumuzu belirleyen ve neticelendiren, dinimizin hakikatlerini bize öğreten çok güzel bir yazı olmuş. Allah Üstat'ımızdan sonsuz razı olsun... Sayın Muzaffer YALÇIN Hocaefendinin şu nokta-i nazarları dikkatimi çekti:En başta ifade ettiğimiz ?yaratılışımızın gayesi?ne erişebilmek, nefsin terbiye edilmesine bağlıdır ki bunun da üstatları sâlih kullar olan Allah dostlarıdır, mürşid-i kâmillerdir. Allah onların eli ile sevdiği dostlarını çeker, onların nefislerini tezkiye ettirir, kötülüklerinden arındırır. Bu suretle de onlar Cenâb-ı Hakk?ı severler, Cenâb-ı Hakk da onları sever. Bu sevginin kazanılması için bizi bu sevgilerden uzaklaştıran nefsanî hastalıklardan kurtulmak gerekir. Modern dünyada, günümüz insanının daha doğrusu İslâm'a gönül veren insanların en büyük çıkmazı ve problemi bu değil mi? Nefsî hastalıklar... Kimileri: Devir tarikat devri değil insanlara iman hakikatlerini yayma devridir. diyor ve Tasavvufun gereksizliğine işaret ediyor. Bence bilmiyorlar tasavvufun ne olduğunu... Tasavvuf nefsi Allah'ın razı olmadığı hastalıklardan arındırarak tezkiye ve terbiye etme işidir. Dolayısla tezkiyeye-yi nefis Allah'a ulaşmak için şarttır ve Allah'ın emridir. Sadece bu devir değil Efendimiz'den (sav) itibaren bütün devirler iman nurlarını anlatma, yayma devridir. Çünkü bütün zamanlarda iman hakikatlerine ihtiyacı olan ve bu hakikatlerden bîhaber olan insanlar vardı. İslâmiyetten birazcık haberi olanlar dahi iman hakikatlerini yaymanın farz olduğunu bilir. Yani: İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak... Fakat bu hakikatleri ve nurları yaşamak da lâzım ve elzem değil mi?! Ve bunun için de nefis tezkiyesi, terbiyesi şart değil mi?! Ve en büyük derdimiz,sıkıntımız amelî noktalarda zafiyetler içinde bulunmamız değil mi?! İnaçsızlara İslâm ve iman hakikatlerini yaymaya çalışırsınız eğer inanıyorsanız bu hakikatleri yaşamaya çalışırsınız ve bu hususta yollar ararsınız. Allah, İslâm'ı doğru anlamayı ve yaşamayı nasip ve kolay eyleye... Günahsız ağızlarla bir birimize dua edelim...

  • ibrayim

    selamin aleykum allah razi olsun boyle yazi yazandan cok guzel allah emanet

  • NURDAN

    İnşallah Rabbim'i çok anan ona çok bağlı kullardan oluruz.Birinin A harfini çıkartması karşısında bizim hemen ALLAH diye tamamlayıverceğimiz kıvama ulaştırsın bizleri gönül neyi severse ona meftun olurmuş.RABBİM GÖNLÜMÜ (GÖNÜLLERİMİZİ)SANA MEFTUN EYLE VE BİZE BU YOLDA DAYANMA GÜCÜ VER,DAİMİ EYLE.(AMİN)

  • yelda

    ALLAH razı olsun yazandan eksik yanlarımı tamamladı,daldım gittim.teşekür ederim din adına çok güzel bişey yapıyosunuz..daimi olur inş.

  • bülent sener

    son gunlerde okuduğum en guzel yazilardan biriydi.Allah razi olsun.Çok şükür bu sene hac görevimi yerine getirmek nasip oldu.Yüce Rabbim gidemiyenlere gitmeyi, gidenlere de tekrar görmeyi nasip etsin.AMİN

  • HÜSEYİN CANBAZ

    selamün aleyküm, şu ahir zamanda Cenab-ı Hak (c.c) hepimize rahmet etsin. Bizleri affetsin ve bizleri Resulullah (s.a.v ) şefaatine nail eylesin. AMİN

  • Nur

    Selamün aleyküm , Allah(cc.) sizlerden razı olsun.Allah'ım(cc.) ,hepimize imanın tadını almayı nasib etsin. Amin.

  • SERDAR AZİZ

    Selamün aleyküm,maksadımızın Allah rızasını kazanmak olduğunu, bu zamanda dört koldan günahların sardığını ve kardeşin kardeşe bu yolda yardım etmesi gerektiğini anladım.

  • SELAMİ GELEKLİ

    özetle anladığım kulluğumuzun ALLAH C.C e karşı ne durumda olduğu ve nasıl olması gerektiğini anladım.

  • Alper Eroğlu

    Dergimizin yeni stili çok stil olmuş. kapak çok anlamlı. tam üç gün boyunca bakarak o yolda varmıyım yokmuyum diye düşündüm. çok duygu yüklediniz. ağlamaklıyım. ne diyeceğimi bilemiyorum. hamd olsun teşekkür ederim. Bu yazı içinde ayrıyeten teşekkür ederim. İçime su serpti. her şey çok güzel.

  • mevlana rumi

    RABBİM...!BİZLERE SENİN VE HABİBİNİN SEVGİSİNİ LUTFEYLE, BİZİ CEMAAT OLMAKTAN MAHRUM ETME !EFENDİMİZİN ETRAFINDA BİRLEŞTİR.BİZLERİ MUSA A.S'IN KAVMİ GİBİ EFENDİMİZE ASİ YAPMA, HER HALİMİZİ BÜTÜN BENLİĞİMİZİ NUUUR EYLE ALLAH' IM AMİN.

14 kişi yorum yazdı.