Özlenen Rehber Dergisi

46.Sayı

İbadet Şuurumuz ve Kurban ...bir Âyet Tefsiri...

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 46. Sayı
İBADET ŞUURUMUZ VE KURBAN

اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ


ذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَآئِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
“Bu böyle. Her kim de Allah’ın şeârine (şiarlarına) saygı gösterirse, şüphesiz ki bu, kalplerin takvasındandır.” (el-Hacc, 22/32)

Kurban kelimesi lügat itibariyle yakınlık, yakınlaşma manalarına gelir. Istılahî olarak ise Allah’ın rızasını ve yakınlığını kastederek sırf ibadet yani kulluk maksadıyla Kurban Bayramı’nın ilk üç gününde belirli şartları taşıyan koyun, keçi, sığır ve deveden herhangi birini usûlüne göre kesmek veya kesilen hayvan demektir.
Kurban kesme hakkında her sene farklı kesimlerden farklı yorumlar yapılır. Bilir bilmez herkes kurban kesmek hakkında konuşur. Özellikle, dinî mevzularda mütehassıs takva sahibi âlimlerin yokluğundan meydanı boş bulan âlim kılığındaki sapık görüşlü kimselerin bugüne kadar yapmış olduğu açıklamalar, bu ibadetin, toplumda yanlış anlaşılmasına sebep olmuştur. Kurban kesmenin hükmü hususunda mezhepler arasında var olan ihtilaftan istifade ederek bunun “yapılmasa da olur türünden bir sünnet” olduğunu söyleyenler çıkmış, kimileri kurbanın yerine alternatif ibadetler üretmeye çalışmıştır.

Toplumumuzda zâhir olan bu üzücü manzaranın temelinde birçok sebebin var olduğu bir hakikattir; ancak kanaatimizce tüm bu sebeplerin merkezinde cehalet, kaybedilen dinî şuur ve ruhsuz bir din anlayışı yatmaktadır.

Kurban kesmek bir ibadettir

Kurban kesmek dinimizde, mezhep imamlarının vacip veya sünnet şeklindeki ihtilaflarıyla beraber yerine getirilmesi gereken, günahların bağışlanmasına vesile olan kutsal bir ibadettir. Her şeyden önce bunun güzel bir şekilde kavranması ve kabul edilmesi gerekir.

Tüm varlığıyla Allah (c.c.)’ya teslim olup kulluğu sadece O’na tahsis etmek demek olan İslâm’ın özü îmandır. Gönülden tasdik etmek manasına gelen îmanının dışa yansıması ise Allah’ın rızasına uygun amel yapmaktır. Âlimlerimiz dinin kemalinin ancak îman, ilim, amel ve ihlâs unsurlarının birleşmesiyle gerçekleşeceğini ifade etmişlerdir.

“Biz her ümmet için kurban kesmeyi meşru kıldık, ta ki kendilerini rızıklandırdığı dört ayaklı davarlar üzerine Allah’ın adını ansınlar...” (el-Hac, 22/34) âyet-i kerimesinde ifade buyrulduğu üzere, farklı şekillerde tezahür etse de bizden önceki ümmetlerde de var olan kurban kesmenin dinimizde bir ibadet olarak meşru kılınışına Kur’ân ve Sünnet’te başka birçok delil bulunmaktadır.

Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz; “O halde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes.” (el-Kevser, 108/2) buyurmuşlardır. Kur’ân âyetleri incelendiğinde genel itibariyle namaz ile beraber hemen akabinde gelmek üzere zekat vermek zikredilir; ancak burada zekât yerine “kurban kes” emrinin gelmiştir. Müfessirler âyet-i kerimedeki bu tertiple, yani kurbanın dinin îmandan sonra en önemli rüknü olan namazın hemen akabinde zikredilmesiyle kurban kesmenin önemli bir ibadet olduğuna dikkat çekildiğini ifade etmişlerdir.

İbn-i Ömer’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz de Medine’de ikamet ettiği on yıl zarfında her yıl kurban kesmiştir. (Tirmizî) O (s.a.v.) kurban kesmek istediği vakit iri, şişman, boynuzlu, alaca, husyeleri burulmuş iki koç satın alırdı. Birini ümmetinden Allah’ın birliği ve kendi peygamberliği hususunda şehâdet edenler adına, diğerini de kendisi ve Ehl-i Beyti adına keserdi. Veda Haccı’nda ise 100 deve kurban ettiği ve 63’ünü de bizzat kendisinin kestiği rivayet edilmektedir. Özellikle Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilen şu hadis-i şerif Efendimiz (s.a.v)’in bu ibadete ne denli önem verdiğinin ifadesidir. “Maddî imkânı olup da kurban kesmeyen namazgâhımıza sakın yaklaşmasın.’ (İbn-i Mâce, 3123)
Ayrıca asr-ı saadetten bu yana ehl-i sünnet âlimlerinden hiçbirisi kurban kesmenin bir ibadet olduğunun aksine bir görüş beyan etmemiş, dolayısıyla bu hususta ümmetin icması vaki olmuştur.

Kurban kesme ibadeti Allah’ın şiarlarındandır

Kurban kesme bir ibadet olmasının yanı sıra Allah’ın ve O’nun vazetmiş olduğu dinin şiarlarından, yani nişanelerinden birisidir. Şiar alâmet, nişane manalarına gelir. Allah’a nispet edildiğinde ise bundan Allah’a itaatin ve O’nun dininin alâmetleri kastedilir. Asıl itibariyle insanı Allah’a yaklaştıran her amel bir ibadettir ve her ibadet de Allah’ın nişanelerindendir. Kurban kesmek de bir ibadet olduğuna göre dolayısıyla Allah’ın şiarlarından olmuş olur. Şu âyet-i kerimede bu manayı teyit etmektedir. “Biz kurbanlık develeri de sizin için Allah’ın şiarlarından (nişanelerinden) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır...” (el-Hac, 22/36)

Allah’ın şiarlarına ise saygı duymak, tazimde bulunmak gerekir. Zira Cenâb-ı Hakk; “Bu böyle. Her kim de Allah’ın şeârine (şiarlarına) saygı gösterirse şüphesiz ki bu kalplerin takvasındandır.” (el-Hac, 22/32) buyurmaktadır. Allah’ın şiarları olan ibadetlere saygı gösterip tazimde bulunmak ise onları emredildiği şekil ve vasıf üzere azimet yolunu tutarak eda etmekle mümkündür.

Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız husus idrak edilirse kurban kesme hususunda zihinleri kurcalayan birçok mesele cevabını bulacak, böyle bir ibadete karşı tutum ve düşüncelerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekecektir. Şöyle ki:

• İbadetleri ve bu ibadetlerin sair vasıflarını ancak şarî-i hakîm olan Allah (c.c.) ve O’nun Rasûlü (s.a.v) belirler, tayin eder. Bu iki merci dışında hiç kimse ibadetler hususunda her hangi bir şekilde tayinde bulunamaz, kıyas yollu dahi olsa değişiklik yapamaz. Zira bu dini unsurların hafife alınması ve ciddiyetsizlik demek olur. Kurban kesmek de namaz, hac, oruç vb. ibadetler gibi bir ibadet olduğuna göre Allah ve Rasûlü dışında hiç kimse bu ibadet üzerinde keyfine göre tasarrufta bulunamaz.

“Böylece kendilerine ait menfaatlere şahid olsunlar. Allah’ın rızık olarak onlara verdiği dört ayaklı davarlar üzerine malum olan günlerde Allah’ın adını anıp (kessinler)...” (el-Hac, 22/28) âyeti ve Efendimiz (s.a.v.)’in hadisleriyle kurbanın ancak keçi, koyun, sığır, deve ve manda cinslerinden olacağı hükme bağlanmıştır. Bundan sonra “tavuk, hindi, deve kuşu gibi hayvanlardan da kurban olur, önemli olan kan akıtmaktır.” diyen kimseler Kur’an ve Sünnet’e muhalif oldukları için bidat ehlidirler, günahkârdırlar.

“Bayramda illa ki kurban kesmek gerekmez. Sadaka da bir ibadettir(!)” diyerek kurbana bedel bir ibadet arayanlar da yukarıdaki hükmün kapsamına dâhildirler. Zira her bir ibadet için bir zaman tayin edilmiştir. O zamanda belirlenen ibadet eda edilmelidir. Her ne olursa olsun başka bir ibadet onun yerini dolduramaz. Bu Allah (c.c.)’nun kanunudur. Ramazan ayında oruç tutulur, hac aylarında gücü yeten hacca gider. Kurban Bayramı günlerinde de kurban kesilir. Bayram günü bundan daha üstün bir ibadet yoktur. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in şu hadîs-i şerifleri bunu açıkça ifade etmektedir: ’İnsanoğlu Kurban (Bayramı) günü, Allah’a, kan akıtmaktan daha sevimli bir amel yapamaz. Zira, kesilen hayvan, kıyamet günü boynuzlarıyla, kıllarıyla, tırnaklarıyla (Allah’ın huzuruna) gelecektir. Hayvanın kanı yere düşmezden önce Allah indinde yüce bir mevkie ulaşır. Öyle ise, onu gönül hoşluğu ile ifa edin.’ (Tirmizî, Edâhî 1) “Bayram gününde gümüş para Allah katında kurbanlıktan daha sevimli bir şeye harcanamaz.” (et-Terğîb ve’t-Terhîb, Münzirî, Taberâni’den, c.2, s.537, Hikmet Yay.)

• İbadetler nefsin geçici hevâ ve heveslerine muhalefet ederek sırf Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için yapılan amellerdir. Kendisiyle Allah’ın rızası kastedilmeyen bir amel, Allah’ın katına ulaşmaz. Allah’a ulaşmayan bir amelden de uhrevî bir fayda beklemek imkânsızdır. Bu durum namazda, oruçta ve sair ibadetlerde nasılsa kurban kesmede de böyledir. Kurbanlar Allah ve Rasûlü emrettiği için ve sırf Allah’ın rızasını kazanmak için kesilir. Kurbanın etinden, derisinden istifade edilebilir; ancak bu geçici faydalar uhrevî faydanın yanında hiç mesabesindedir.

Bugün artık toplumda kurban kesmek bir ibadet olmaktan çıkmış ya da çıkartılmıştır. Bu sebeple de çoğunluk, kurban kesmeyi her sene mutat bir şekilde yerine getirilen bir adet ve gelenek olarak görmektedir. “Akraba ve komşularım kesiyorlar, ben kesmezsem acaba ne derler?” ya da “Çoluk-çocuk etten mahrum kalmasın” gibi ihlâstan uzak düşüncelerle kurban kesenler az değildir. Hâlbuki âyet ve hadislerde kurban kesmenin sırf Allah rızasını kastederek eda edilmesi gerektiği özellikle vurgulanır:

- Kevser sûresi 2. âyet: “O halde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes.”

- Hac sûresi 36. âyet: “Biz kurbanlık develeri de sizin için Allah’ın şiarlarından (nişanelerinden) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. O halde onlar ayakta durup boğazlanırlarken, üzerlerine Allah’ın adını anın...”

- Hac sûresi 37. âyet: “Onların ne etleri, ne de kanları asla Allah’a ulaşmaz; fakat ona sizin takvanız ulaşır. Size olan hidayetinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız diye böylece onları sizin hizmetinize verdi. Muhsinleri (iyilik edenleri) müjdele.”

- Hz. Câbir (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v) kurban günü alacalı, boynuzlu ve iğdiş edilmiş iki koç kesti. Koçları kesmek üzere (yatırıp kıbleye) yöneltince: ’Şüphesiz ki İbrahim’in dini üzere bir muvahhid (Allah’ı bir tanıyıcı) olarak yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah’a yönelttim. Ben müşriklerden değilim.’ ve ’Şüphesiz benim namazım da, ibadetlerim de, hayatım da, ölümüm de hiçbir ortağı olmayan, Âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben Müslümanların ilkiyim.’ (el-En’âm, 162,163) (âyetlerini okudu ve:) “Ey Rabbim! (Bu kurban bize) Sen’dendir, Sen’in rızan için (kesiyoruz) ve Sana (ulaşacak)tır. Ey Rabbim! Muhammed ve ümmetinden bunu kabul buyur. Bismillâhi vallâhu ekber!’ deyip koçu kesti. (Ebû Dâvûd, Dahâya 4, 2795)

- Hüseyin bin Ali (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim gönül hoşnutluğu ile mükafatını Allah’tan umarak kurban keserse bu kendisini Cehennem ateşinden korur.” (et-Terğîb ve’t-Terhîb, Münzirî, Taberâni’den, c.2, s.537, Hikmet Yay.)

Öyleyse; kurban kesmek dinî ruh ve manadan soyutlanan ne bir adet, ne de bir gelenektir. Ne insanların şahsi reyleriyle üzerinde değişik yapabilecekleri bir amel, ne de et yemek için bir vesiledir. Bilakis kurban, Allah’ın emri karşısında canın bile verilebileceğini temsilen eda edilen ve ancak takva sahibi kulların hakikatini anlayabilecekleri kutsal bir ibadettir. İbrahim (a.s)’ın sünneti, Allah’a itaat ve tevazua delalet eden şiarlardan bir şiardır.

Unutmayalım ki; sırat köprüsünde bizi Cennet’e taşıyacak olan binek, takvamız, ihlâsımız ve Allah’a yakınlığımızdır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.