Özlenen Rehber Dergisi

151.Sayı

Ahmet Yesevî ve Yeseviyye Yolu - 4.bölüm

Yakup YÜKSEL Özlenen Rehber Dergisi 151. Sayı
8- Tarikata Girmenin Gerekliliği:
Tarikat, Hakk’a ermek için tutulan, bir takım kuralları ve ayinleri bulunan yol anlamındadır. Mutasavvıflara göre tüm insanlar, hatta bütün yaratıkların alıp verdiği nefesler sayısınca Allah’a giden yollar vardır.1
Ahmed Yesevî de tarikata girmenin gerekliliğini ve hatta tarikata girmeyen bir kişinin aşk davası gütmesini yalan kabul etmiştir:

Candan geçip tarikate girmeyince
Âşığım deyip yalan dava kılmayın dostlar (Hikmet XXIII/1)

Yine marifet ve hakikat elde edebilmek için tarikata girmenin gerekli olduğunu şöyle dile getirir:

Tarikattır bu yol, adını bilse derviş
Ma’rifettir metaından alsa derviş
Başka yollar beyhadedir, olsa demiş
Hakikâtin meydanende er o olur (Hikmet XXVI/6)

Ayrıca buradan bir kişinin tarikata girmesinin kendi istek ve arzusuna bağlı olduğu buna bağlı olarak da yüksek dereceler elde edebileceği anlaşılmaktadır.

9- Bir Mürşide Bağlanmanın Gerekliliği:
Mürşit, rehber, delil, kılavuz, yol gösteren demektir. Tasavvufta ise:
a) Şeriat-ı müstakimi gösteren, dalâletten önce hak yola ileten
b) Şeyh, veli, er, pir
anlamlarında kullanılır. Mürşit, merdiven gibidir, başkaları ona basa basa yükselir; mum gibidir, kendisi yanar ama çevresindekileri aydınlatır.2
Müridin, yolundan gideceği bir şeyhe ve üstada kesin ihtiyacı vardır. Çünkü dinin yolu kapalı, şeytanın yolları ise çok ve açıktır. Şeyhi olmayanı şeytan, kendi yollarına sevk eder. Bekçisiz olarak tehlikeli yollara giren, kendisini tehlikeye atmış olur. Kendi kendisini yönetmeye kalkan, kendi biten ağaç gibi çabucak kurur. Bir süre yeşerip yaşasa da meyve vermez.3
Ahmed Yesevî de müridin, mürşit olmadan muradına eremeyeceğini vurgulamaktadır. Murada ermek için ikinci bir şart olarak da hizmet etmek gerektiğini söyler:

Mürid olmadan asla murat bulmadılar
Hizmet kılmadan Hakka vasıl olmadılar (Hikmet XXV/11)

Tarikat yolundan pir’siz olanların yollarını şaşırabileceklerini, belki de –söylendiği gibi– iki arada bir derede kalacaklarını, başarılı olamayacaklarını ifade eder.

İş bu yolu pir’siz dâva kılanları
Şaşkın olup ara yolda kader imiş (Hikmet XXXII/1)

Ahmed Yesevî’nin mürşit için kullandığı tabirler ’pir, pir-i muyan, yola giren eren, mürşid, şeyh’ olarak tespit edilebilir.4
Ahmed Yesevî yine başka mısralarında mürşidin irşat etmeye ehliyetli ve müritlerini idare edebilecek kapasitede olması gerektiğini bildirir. Bunun yanında müridin mürşidine bağlı olması gerektiğini, sûfinin tarikatta yol alabilmesini mürşidinin rızasına uygun davranışlarda bulunmasıyla ilgili olduğunu belirtir.5

Tarikata siyasetli mürşid gerek
O mürşide itikadlı mürid gerek
Hizmet kılıp pir rızasını bulmak gerek
Böyle aşık Hak’tan nasip olur imiş (Hikmet XXXII/2)

İş bu ey birâder pirsiz görme
Hak yadından bir an gafil olup yürüme
Mâsivaya akıllı isen gönül verme
Lânetli şeytan kendi yolana salar imiş (Hikmet XXXII/4)

10- Tasavvufi Mertebeler:
Tasavvufi mertebelerin içerisinde şeriat, tarikat, hakikat ve marifet önemli bir yer tutar. Ahmed Yesevî bu dört makam ve bunlara bağlı kırk makamı Farkname adlı eserinde genişçe anlatmaktadır.6 Hikmetlerinde de sık sık bu dört makamdan bahseder.7

Şeriatı, tarikatı bileyim desem
Tarikatı hakikata ekleyim desem (Hikmet XXXII/6)

Hz Ömer’i medh ederken, onu bu makamlara sahip olarak anlatır:
Şeriat’ı gözeten, tarikatı tam tutar
Hakikatı iyi bilen adâletli Ömerdir (Hikmet XLVII/4)

Bu mertebelerin hepsinde gerçek önderin Hz Muhammed (s.a.v.) olduğuna şu beyitleriyle ifade eder:

Mel’an, lâin şeytana riyasetli Muhammed
Şeriatın yoluna inayetli Muhammed
Tarikata ruh-nüma, iradetli Muhammed
Hakikata muhteda, icâbetli Muhammed (Hikmet XLIV/7-8)

11- Seyr-i Sulûk:
Seyr-i sulûk, Hakk’a ermek için bir rehber öncülüğünde ve denetiminde çıkılan manevi ve ruhî yolculuktur. Sair ve salik (ehl-i sulûk) denilen yolcu, nefsindeki kötü huyların arındığı ve iyi huylar edindiği ölçüde bu yolculukta mesafe alır. Seyr-i sulûk’un gayesi, salik’in kişisel arzu ve isteklerini yok edip tam anlamıyla kendisini ilâhi iradenin hakimiyeti altına sokması, bu suretle diğer insanlara rehberlik yapmasına imkân veren kâmil insan mertebesine yükselmesidir. Bir müridin seyr ve sulûkünün tamamlanması bu ehliyeti kazanması anlamına gelir.8

Ahmed Yesevî’nin hikmetlerinde seyr-i sulûk, ifade eden şöyle bir dörtlük vardır:

Kırk ikide talip olup bu yola girdim
İhlâs ile yalnız Hakk’a gönül verdim
Arş, Kürsü, Levh’ten gelip Kalem’i gezdim
Zâtı ulu Hâcem, sığınıp geldim sana (Hikmet VI/3)

Yesevî’nin ’o sebepten altmış üçte girdim yere’ şeklindeki hikmetleri de, bu yaşına kadarki seyr ü sulûkünün ifadesi olarak görülebilir. (Hikmet II-VII)

12- Nefsi Islah ve Benliği Terk:
Ahmed Yesevî’nin nasihatlerinden biri de, kişinin benliğini terk ile nefsini ıslah etmesi ve ona yenik düşmemesidir.9 Yesevî, bu konuda önce kendisini muhatap alır:

Kul Hâce Ahmed, kırka girdin kır nefsini (Hikmet V/15)
Kul Hâce Ahmed, nâsih olsan, kendine ol (Hikmet X/12)

Benlik kılanların cezası cehennem olur
Kibirlinin cehennemde Hali düşün (Hikmet XVIII/2)

Nefisi yoluna giden kişi rûsva olur
Yoldan azıp gezip tazan şaşkın olur
Yatsa kalksa, şeytan ile yoldaş olur
Nefsi tep sen, nefsi tep sen ey bed-kirdar
Nefsin seni son deminde geda kılar
Din evini yağmalayıp harap kılar
Öldüğünde imanından cüdâ kılar
Akıllı isen, pis nefisten ol sen bizar (Hikmet XVIII/5-6)

13- Dünyayı Terk:
Yesevî’ye göre dervişliğin bir başka şartı da gönlü dünyaya bağlamamaktır. Fâni dünyaya bağlanıp Hakk’ı unutan kimseye Allah hakiki imanı nasip etmez:10

Şeksiz bilin, bu dünya bütün haktan geçer ya
İnanma sen malına, bir gün elden gider ya

Ata, ana, kardeş, nere gitti, fikir kıl
Dört ayaklı at bir gün sana yeter ya

Dünya için gam yeme, Hak’tan başkayı deme
Kişi malını yeme, sırat üzere tutar ya (Hikmet LVI/1-2-3-)

Şeriat’a teriktir dünyasını terk etmek
Tek etmeden dünyaya Hakk’ı sevdim, demesin (Hikmet LXII/5)

Vallah Billah dünya haram, fırlatıp at sen (Hikmet XXVII/6)

Yesevî bir başka beyitte dünyayı terkten kasten dünya sevgisi olduğunu şöyle söylemektedir.

Öyle Rasul Mustafa dünya malın sevmedi
Ümmet olsa Rasul’e, dünya malın sevmesin (Hikmet LXII/8)

14- Riyazet:
Riyazet, eğitme, terbiye ve ıslah etme, boyun eğme, çekici ama zararlı şeylerden uzak kalmaya, zor ama faydalı şeyleri yapmaya kendini alıştırmaktır. Sûfiler az yemeye, az konuşmaya, az uyumaya, yalnız kalmaya, sürekli zikir ve tefekkür etmeye alışan nefsin kurtulacağına inanmaktır. Zira nefis, mücâhede ve riyazetten önce pistir.11 Nefsini eğiten kurtulur, kirleten hüsrana uğrar.12
Ahmed Yesevî de hikmetlerine başlamadan önce Besmeleden, sonra riyazetten bahseder:

Bismillah’la başlayarak hikmet söyleyip
Taliplere inci, cevher süstür işte
Riyâzeti katı çekip, kanlar yatup
Ben Defter-i sâni sözünü açtım işte (Hikmet I/1)

Rasullah’ın çektiği sıkıntıların kendisine sağladıklarına da şöyle dile getirir:13

Medine’ye Rasul varıp oldu garip
Gariplikte mihnet çekip oldu Habib
Cefa çekip Yarada’na oldu karip
Garip olup engellerden aştım işte (Hikmet I/6)

Yesevî, nefse karşı yapılan riyazetin iyi sonuçlar doğuracağını kendi şahsında söyle ifade eder:

Kul Hâce Ahmed, nefs dağından çıkıp aştı
Yürek bağrı coşarak kaynayıp taştı
Allah’a hamd olsun, yolunu bulup yaklaştı
İç kanından kendi kendine kebap etti (Hikmet XXXIX/5)

VII-SONUÇ:

Ahmed Yesevî, hikmetlerinde çoğunlukla şeriatın temeli olan Kur’an ve Sünnet’e tâbi olmayı, onları temel ölçü kabul etmeyi öğütlemekte, haram ve helal konularında titiz ve dikkatli davranmayı, ibadetleri yaparken ihlâsı, tevazuu, takvayı, emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i ani’l-münkeri, nefsi terbiye, kalbi tasfiye ile güzel ahlaklara sahip olmayı, günahlardan uzak durmayı, tevbe ve dua etmeyi, riya ve nefse uymaktan kaçınmayı tavsiye etmektedir.
Yesevî’nin tasavvuf tarihindeki önemi, İslam’ın Türkler arasında ilk yayılmaya başladığı sıralarda, Türkler arasında ilk defa bir tasavvuf arayanı olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca Yesevîlik tarikatı bir Türk tarafından yine Türkler arasında kurulması cihetinden de önemlidir.
Ahmed Yesevî’nin halkla güçlü bir diyalog kurmasındaki en büyük etkenlerden biri ve hatta en önemlisi halkın anlayabileceği bir dille didaktik olarak yazdığı ’Hikmet’ adı verilen şiirleridir. Türk Tasavvuf Tarihi’nin iyi bilinmesi de yine Ahmed Yesevî’nin iyi anlaşılmasına bağlıdır. Ahmed Yesevî’nin hayatı boyunca Kur’an ve Sünnet’e bağlı kalması, hem kendi zamanının insanları üzerinde hem de kendinden sonrakiler üzerinde etkili olmuş ve derin izler bırakmıştır. Özellikle Nakşibendîlik ve Bektaşiliğin incelenmesiyle bu daha da iyi anlaşılmaktadır.
Özetle Ahmed Yesevî, İslamiyet’i Türkler arasında tasavvuf aracılığıyla yaymayı başarmış ve sevdirmiştir. Bununla beraber yaşantısı ve hikmetli sözleriyle kendinden sonrakileri etkilemiştir, bu etkisi günümüze kadar gelmiştir.

BİBLİYOGRAFYA
1- Prof. Dr. Fuat KÖPRÜLÜ: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet Yayınları, 6. Baskı.
2- Prof. Dr. Kemal ERASLAN: Divan-ı Hikmetten Seçmeler. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1. Baskı, Mayıs, 1983.
3- Türk Dili (Aylık Dil Dergisi): Hâce Ahmed Yesevî, s.504, Aralık, 1993.
4- Diyanet (Üç Aylık İlmi Dergi): Hoca Ahmed Yesevî, c.29, s.4, Ekim-Kasım-Aralık, 1993.
5- Diyanet (Üç Aylık İlmi Dergi): Şafak BARAN: Ahmed Yesevî, Divan-ı Hikmetten, c.29, s.2, Nisan-Mayıs-Haziran, 1993.
6- Prof Dr. Mehmet ŞEKER: Ahmed-i Yesevî, Hayatı, Eserleri, Fikirleri, Tesirleri, Seha Neşriyat, Ege Üniversitesi -Dokuz Eylül Üniversitesi Sempozyumu Bildirileri (25-26 Kasım 1993). İlkçağ Tasavvuf Kültürünü Araştırma Enstitüsü Sempozyumu Bildirileri (1-2 Mayıs 1993).
7- Büyük Kültür Ansiklopedisi: Ahmed Yesevî Maddesi, Başkent Yayınları, c.1, s.138.
8- Büyük Türk Klasikleri: Hoca Ahmed Yesevî ve Divan-ı Hikmet Maddesi, Ötüken, Söğüt, c.1, s.164.
9- İslam Ansiklopedisi: Ahmed Yesevî Maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı, c.2, s.159.
10- Molla Cami: Nefahâtü’l-Üns Min Hazerati’l-Kuds, Sadeleştiren: Abdulkadir Akçiçek, Sağlam Kitapevi, 1981.
11- Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ: Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yayınları, İkinci Baskı, 1996.
12- Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK: Tasavvufun Ruhu ve Tarikatlar, Yeni Boyut, 1998, İstanbul.
13- Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ: Kuşeyri Risalesi, Dergah Yayınları, 3. Baskı, Aralık 1991, İstanbul.
14- Prof. Dr. Süleyman Ateş: İslam Tasavvufta Yeni Ufuklar, Neşriyat, Ocak 1992, İstanbul.
15- Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ: Kelabazi Ta’arruf, Dergah Yayınları, Mayıs 1992, 2. Baskı, İstanbul.
16- Prof. Dr. Erhan YETİK: İsmail-i Ankaravi Hayatı, Eserleri ve Tasavvufi görüşleri, İşaret Yayınları, 1991, Samsun.


(Endnotes)
1 ULUDAĞ, age., s.510.
2 ULUDAĞ, age., s.388.
3 ATEŞ, age., s.119. Ayrıca ’Fark-name’ adlı eserde yer alan Yesevi’nin şeyhin özelliklerinden bahsederken söylediği sözler için bkz. Ahmed Yesevi Sunum Bilgisi, s.231; Ahmed Yesevi Sempozyum Bilgisi, s.333.
4 Diyanet Dergisi, c.29, sayı:4, s.22.
5 Aynı s.57.
6 Bkz., ERASLAN, ’Yesevi’nin Fark-name’si’, Türk Dili ve Edebiyat Dergisi, c.XXII, s.45-120, İstanbul 1977.
7 Diyanet Dergisi, c.29, sayı:4, s.23.
8 ULUDAĞ, age., s.467.
9 Diyanet Dergisi, c.29, sayı:4, s.27.
10 Ahmed Yesevi Sempozyum bil., s.234.
11 ULUDAĞ, age., s.438.
12 eş-Şems, 91/9-10.
13 Diyanet Dergisi, c.29, sayı:4, s.29.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.