Özlenen Rehber Dergisi

51.Sayı

Gayret

Yakup YÜKSEL Özlenen Rehber Dergisi 51. Sayı
Yüce Allah, “De ki: Rabbin fuhşun açık olanını da gizli yapılanını da haram kılmıştır” (Âraf 7/33) buyurmaktadır.

Rasulûllah (s.a.v.) de: “Şüphesiz ki Allah Teâlâ kıskanır. Allah Teâlâ’nın kıskanması (gayretullah) mümin kulun, üzerine haram kılınan şey-leri işlemesinden ileri gelir” (Buhari, Tevhid 20; Müslim, Lian 17; İbn Hanbel, II, 326) buyurmuşlardır.

Gayretin anlamı:

Sözlükte kıskanma anlamına kullanılan gayret, bir kimsenin kendisine ait olan bir şeye başkasının ortak olmasından veya ortak olmasını istemesin-den hoşlanmaması ve rahatsızlık duymasıdır. Gayret (kıskanma), sevenin sevdiğini kısmasında olduğu gibi bir sevgi alâmeti ve nişanesidir. (Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Süleyman Uludağ, 203)

Tasavvuf terimi olarak gayret, salikin Allah’tan başkasına muhabbet ve ubudiyetten sakınması, Hakk’tan başka mabud ve mahbûb tanımaması, yap-tıklarını sırf O’nun rızasını gözeterek ve yalnız O’nun için yapması halidir. Eğer gayrette bu ölçüler olmaz ise, gayret nefasî ve şeytanî olmaktadır. (İs-mail-i Ankaravî, Hayatı Eserleri ve Tasavvufi Görüşleri, Erhan Yetik, 226)

Bazı mutasavvıflara göre gayret, tasavvuf yoluna yeni sülûk edenlerin vasıflarından sayılmıştır. Tevhide ermiş bir salikte ne bu hâl görülür ne de onun bu hâli istemek gibi bir çabası olabilir. Muvahhid olan, sadece Allah’ın dilediğini, dilediği şekilde yapmasını seyreder. Ebu Osman el-Mağribî şöyle demiştir: “Gayret, müritlerin işidir. Hakikat erbabının işi değildir.” (Kuşeyrî, 422)
İlk anlaşılan manasıyla gayret ikidir:

Bir şeyden gayret; sevenin sevdiğine, o şeyin kendisiyle ortak olmasını istememek, bundan sıkılmaktır. Kişinin kendisini her şeyden kıskanması bu-nun gibidir.
Bir şeye gayret ise; sevdiği şeyin bir başkasının eline geçmemesine, ya da başkasının ona ortak olmamasına gayrettir. Bunun Türkçe karşılığına ise kıskançlık denmektedir. “Falan adam hanımını kıskanıyor yahut kadın, eşini kıskanıyor” sözündeki gayret budur. Bu anlamda gayret, sadece insanlar ara-sında olur. Allah, bu tür gayretten münezzehtir.

Allah Teâlâ’nın gayreti, kulunun günah işlemesini isteme-mesi şeklindedir. Zira Efendimiz (a.s.), bu husustaki bazı hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
“Muhakkak ki Allah, mü’minler hakkında gayret ve hamiyet gösterir. Allah’ın gayreti (kıskançlığı), Allah’ın haram kıldığı fena şeyleri, mü’minin işlemesinden dolayıdır.” (Buhari, Nikâh 107; Müslim, Tevbe 36; Tirmizi, Radâ 14)

“Allah Teâlâ’nın korusu vardır. Cenâb-ı Hakk’ın korusu ha-ram kıldığı şeylerdir.”(Nesâî, Büyu‘ 2; Ebâ Dâvûd, Büyu‘ 3)

“Allah Teâlâ bir kulunu sevdiği zaman onu dünyalık (arzu-lar)dan korur.” (Tirmizî, Tıbb 1)

“Hastaya istediğini vermemek suretiyle onu koruduğunuz gibi Allah da sevdiği kuluna istediği dünyayı vermek suretiyle ona perhiz yaptırır ve böylece onu korur.” (Münâvî, II, 298)

“Allah’tan daha gayretli kimse yoktur. Gayretinden ötürüdür ki açık ve gizli bütün fuhuşları (çirkin işleri) yasaklamıştır. Allah’tan daha çok övülme-yi seven yoktur. Bundan ötürüdür ki müjdeleyici ve uyarıcı elçiler gönder-miştir.” (Buhari, Küsûf 2, Tevhid 15,20; Müslim, Tevbe 32, 36; Darimi, Ni-kah 37)

“Sa’d’ın gayretine şaşıyor musunuz? Ben Sa’d’den daha gayretliyim. Allah da benden daha çok gayyûr (gayret sahibi)’dir.” (Buhari, Nikah 107, Hudud 40, Tevhid 20; Müslim, Li’an 16, 17; İbn Hanbel, Müsned 4/248)

Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’de: “Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun dışında dilediğini bağışlar.” (Nisa, 4/48) “Nankörlük eder-seniz, Allah size muhtaç değildir. Fakat Allah, kulları için küfre razı olmaz. Şükrederseniz, ona razı olur.” (Zümer, 39/7) buyurmuştur. İşte Allah’ın gay-retinden bahseden hadisi şeriflerde kastedilen gayret bu anlamdadır.

Gayyûr sıfatı ve tezahürleri:

Cenâb-ı Hakk’ın gayreti, kulların kıskançlığından farklıdır. Nasıl ki, Ya-ratan’la yaratılan bir değilse, kuldaki kıskançlıkla Hakk’taki Gayyûrluk da bir değildir. O halde Yüce Mevlâ’nın Gayyûr sıfatı ne şekilde tecelli edecektir?

Rabbimiz’in bu gayreti (kıskançlığı), bütün kulları için aynı şekilde de-ğildir. Bu kıskançlığın da iki şekilde tezahürü söz konusudur:

Avamın günah işlememesi: Allah Teâlâ, gayesi Allah’a ya-kınlaşmak, Cenâb-ı Hakk’ın sevgisiyle yanmak yerine; sadece farz ve diğer emirleri yerine getirip nehiylerden (yasaklardan) kaçarak cennete çalışan kulların hırsızlık, zina, gıybet gibi gü-nahları işlemesini istemez. Ve kullarını bu günahlara düşmekten kıskanır. İşte Cenâb-ı Hakk’ın “Gayyûr” sıfatının avam halkta tecellisi bu şekildedir.

Havassın (Tevhid ehlinin) hadiseleri, fiilleri Allah-u Zülce-lâl’den görmemesi: İşte nasıl ki Cenâb-ı Hak, avam halkın gü-naha düşmesini kıskanırsa, gayesi kendisine yakınlaşmak, sevgi-sine ulaşmak olan tevhid ehli kullarının da başına gelen her ha-diseyi kendisinden bilmesini ister. Bunun tersi olduğunda da o kulunu kıskanır. (Özlenen Fark Dergisi 43, s. 3-5)

Bayezid-i Bistamî Hazretleri vefat ettikten sonra bir talebesi, Hz. Pir’i rüyasında görür ve sorar: “Efendim, Âlemlerin Rabbi’nin size muamelesi na-sıldı?” Bayezid-i Bistamî Hazretleri şöyle der: “Huzur-u İlâhî’ye vardığımda Cenâb-ı Hakk’a: ‘Yâ Rabbi! Huzuruna her şeyle geldim; fakat şirkle gelme-dim.’ dedim. Allah Teâlâ ise bana: ‘Yâ Bayezid! Nasıl şirkle gelmedin?! Ha-ni sen bir gün yoğurt yemiştin de, başın ağrımıştı. Sen de: ‘Keşke bu yoğurdu yemeseydim, başım da ağrımazdı.’ demiştin. Bundan daha büyük şirk mi olur?!’ buyurdu.”

Gayretin Nevileri:

Allah için gayret sahibi olan bir kişi ilâhî hududun çiğnen-diğini gördüğü anda mütecavizlere hakkı söyler, gücü yeterse engel olur. Fakat bu gayret nefsanî olmamalıdır.

Bu noktada Hakk için ortaya konulan gayrete “gayretün lillah” ve “gayretün fillah” adı verilmiştir. Bir de “gayretün alellah” vardır ki bu gerçek sevgiliyi başkalarından kıskanma anlamına kullanılır. Ancak bu durumun (müridin yaşadığı seyir halleri dışında) meşru görülmesi mümkün değildir. Yani ehil olmayanlara ilâhî sırların ifşa edilmemesi manasında gayretü’n alellah caizdir. (Ankaravî, Mihâcü’l-Fukara, 239)

Gayretin Ksımları:

İmam-ı Şiblî, gayretin kısımlarını şu şekilde dile getirmektedir: “Gayret ikidir: İnsanların nefisleri kıskanması, Allah’ın kalpleri kıskanması.”

Bazıları da gayreti üçe ayırırlar: Birincisi hakta gayret ki, yapılan hak-sızlıklara dayanamamak ve celallenmektir. İkincisi ruhun sırrını ve kalbin bâtınî hallerini gizli tutmak, ifşasını kıskanmaktır. Üçüncüsü ise Hakk’ın ve-lilerini düşmanlarından kıskanmasıdır.

Öyleyse hakikatte gayret iki kısımdır: Allah’ın kuluna gayreti, Kulun, Allah için gayreti.

Allah’ın kuluna gayreti: Allah Gayyûr’dur, evliyasını sever ve sevdikle-rini kıskanır. Onlara ve dinine yapılan haksız ve kötü muamele gayret-i ilâhiyye’ye dokunur. (Kuşeyrî, Risale, 419; Serrâc, Luma, 299; Herevî, Menâzilü’s-Sâirîn, 34) Allah Teâlâ Hazretleri gayretle vasfedildiği zaman bunun manası; Allah kulu üzerinde hakkı olan “sadece kendisine ibadet ve taat” konusunda başka birinin ortak olmasına razı olmaz demektir. Allah’ın kuluna gayreti, kulun yaratıklara yönelmesini ve tapmasını istememesi, kulu-nu yaratıklara muhtaç etmemesidir. Tâ ki kul, Allah hakkında kötü zan bes-lemesin. (Kuşeyrî, 420)

Seriyyü’s-Sakatî’den hikâye edilir: Bir gün onun yanında; “Kur’ân’ı okuduğunuz zaman biz onu seninle ahirete inanmayanlar arasında kapalı bir perde kılarız.” (İsra, 17/45) âyeti okunmuştu. Serî, arkadaşına; “Bu ayette ge-çen perde (hicap) nedir bilir misin? Maksat gayret hicabıdır. Allah Teâlâ’dan daha kıskanç (gayyûr) yoktur” demiştir.

Kuşeyrî, buradaki gayret hicabından maksadın, Allah’ın inanmayanları dinin doğruluğunu tanımaya ehil kılmamış olması ve onları bu gerçeği idrak etmekten uzaklaştırması olduğunu söylemektedir.

Kulun, Allah için gayreti: Kulun hâl ve nefeslerinden hiçbirini Allah’tan başkasına vermemesidir. Yani kul; “Ben Allah’ı kıskanıyorum” dememeli, “Ben Allah için kıskanıyorum” demelidir. Zira Allah’ı kıskanmak öyle bir cahilliktir ki, bu kişiyi bilmeden dinden çıkmaya ve insanlara düşman olmaya kadar götürebilir; ama Allah için gayret, Allah’ın hukukunu korumayı, fiilleri şirkten ve günahlardan temizlemeyi gerektirir.

Allah Teâlâ, sünneti uyarınca velileri hakkında onlar başka bir şeye bağ-lansalar yahut gönül verseler yahut başka bir şey düşünseler; o şeyi onların gözünde bozar, kalplerini gönül verdikleri şeyden alıp kendisine bağlar de-nilmiştir.
Nitekim Âdem (a.s.), cennette ebedi yaşamayı kalbine koyunca Allah onu cennetten çıkardı. Bu konuda Hazret-i Pir İmam-ı Sakaleyn Seyyid Abdülkadir-i Geylânî (k.s.) Hazretleri ise İlâhî Armağan (Fethu’r-Rabbanî) adlı eserinde Hz. Âdem (a.s.)’ın Hz. Havva annemize olan sevgisinin, yeryü-züne indirilmesi için sebep teşkil ettiğini ifade etmektedir.

Yine Allah Teâlâ, Hz. İbrahim (a.s.), İsmail’i beğenip sevgisini ona akı-tınca, onu boğazlamasını emretti ki başkasının sevgisini gönlünden çıkarsın. “İkisi de böylece (Allah’ın emrine) teslim olup (İbrahim, kurban etmek için) çocuğu alnı üzerine yatırınca...” (Sâffât, 37/103) yani Hakk sevgisi uğruna gönlünü evlat sevgisinden de temizleyince, boğazlanacak çocuk yerine koç boğazlaması kendisine emredildi. (Kuşeyrî, Risale, 116)

Hz. Yusuf (a.s.) zindana düştüğünde, rüyasını tabir ettiği kişiye: “Sen, melikin yanına çıktığında beni hatırla ve benden bahset.” demişti. İşte onun bu sözü, Cenâb-ı Hakk’ın gayretine (Gayyûr sıfatına) dokundu. Bundan dola-yı da Hz. Yusuf (a.s.)’ı, o rüyayı anlatacak, kendisini hatırlayacak kişiye unutturdu. İşte bu gayretullah (Allah’ın kıskançlığı), Hz. Yusuf’un zindan da yedi sene daha kalmasına sebep olmuştur.

Konu ile ilgili olarak Rabiatü’l-Adeviyye hakkında şu hadisi anlatılır: Kendisi bir gün hasta olmuş ve ziyarete gelenler ona; “Halin nasıl, hastalığı-nın sebebi nedir?” diye sormuşlardı. Rabia onlara şöyle demişti: “Hastalığı-mın sebebini vallahi ben de bilmiyorum. Ancak başımdan şöyle bir olay geçti: Bir kere cennet bana arz olunmuş, ben de kalbimle ona meyletmiştim. Sanı-rım Mevlâ’m beni kıskandı da onun için bana sitem etti. Tabii sitem hakkıdır da.” (Kelâbâzî, Ta’arruf, 215)
Yani gayretullaha rağmen kulun Allah’ın yasakladığı şeyleri yapması (özellikle ehlüllah için) bir çeşit şirk olarak kabul edilmektedir. Çünkü yasak işleri yapmak nefsin arzularına uymaktır. Nefsin arzularına uymak ise Ebu Ali Dekkâk’ın da “Eğer nefsin esiri isen, sen nefsin kulusun” dediği gibi onu ilâh edinmek demektir. Bir âyet-i kerimede “Nefsini ilâh edinenleri gördün mü?” (Câsiye, 23) buyrulmaktadır.
Görülüyor ki; Allah’ın gayreti (gayretullah), kendisine yapılan ibadete (kulluğa) ve sevgiye başkasının ortak olmasına razı göstermemesidir. Allah’a kulluğa ve O’nun sevgisine başkasını ortak etmek demek O’na şirk koşmak demektir. Şirk ise büyük günahtır. Çünkü Allah Teâlâ kulluk ve sevgide or-taklığı (şirketi) kabul etmez. Kulunun her şeyden ziyade kendisini sevmesini ve her şeyi Rabbü’l-Âlemin olan zatından bilmesini ve görmesini ister.

İşte Allah Teâlâ, tevhid ehli kulunun başına gelen her şeyi Allah’tan gör-memesini dahi şirk olarak kabul etmiştir; ama bu şirk, bizim anladığımız tarzda Ebu Cehil’in şirki gibi koyu ve karanlık bir şirk değildir. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın gayretinden (kıskançlığından) kaynaklanır.

Cenâb-ı Hak, sevgide şirketi kabul etmez dedik. Bunu biraz açıklayalım: Allah Teâlâ, bir kulu sevdiği zaman tam sever. Ve o kulunun da her şeyden ziyade kendisini sevmesini ve bağlanmasını ister. Eğer, araya gönlü meyletti-recek derecede anne-baba, evlat, hanım sevgisi gibi sevgiler girerse, bu du-rum, sevgide şirket olarak adlandırılır. İşte Allah Teâlâ, kat’iyyen, tevhid ehli kulunda bu şirketi kabul etmez. Velev ki enbiya dahi olsa, bu böyledir.

Öyleyse Allah, kendi kulunun, bir başkasının kulu olmasına razı olma-maktadır. İşte Allah’ın gayretinin anlamı budur. Bu anlamda bir gayret, Allah Teâlâ için eksiklik değildir, aksine kemal ifadesidir. Çünkü O’nun gayreti kendisi için olmamakta, kulunu korumak için olmaktadır. Zira Allah’tan baş-kasına itaat eden bir kul, alçalır, manen yıkılır, çöker ve ezilir. Allah Teâlâ ise kulunun yaratıklar karşısında ezilip alçalmasını istemez. Çünkü O’nun hikmet ve kemali, hıfz ve riayeti bunu gerektirmektedir. Allah Teâlâ, nefse itaat etmeme konusunu Kur’ân’da şöyle ifade eder: “Nefsini yücelten (tezki-ye eden) felah buldu, nefsini aşağılatan kimse de perişan oldu.” (Şems, 91/9-10)

Tasavvuf yoluna sulûk eden salik ise Allah için, Allah yolunda, hem kendi adına, hem de mümin kardeşlerinin ıslahı, hatta bütün insanların irşadı istikametinde gayretli olmalıdır. Allah’ın haram kıldıklarından uzaklaşmalı, helallerle iştigal etmelidir. Âraf sûresi 33. âyet-i kerimede de ifade edildiği gibi kendisini Hakk’tan uzaklaştıracak olan her türlü kötü ahlâktan ve fuhşiyyattan uzak durmalı, bunlardan kendini kıskanmalıdır. Gönlünü mala-yanî şeylerle doldurmak yerine Allah’ın Rasulü’nde görülen ve ahsen-i tak-vîm olarak tabir edilen ahlâklara tabi olmalıdır. Unutmamalıdır ki, Allah Gayyûr’dur yani kıskançtır ve kıskandığının hesabını da bir gün soracaktır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.