Özlenen Rehber Dergisi

67.Sayı

Gülizar-ı Ehadis...peygamberler Ahlâkı Hayâ

Nadir SÖNMEZ Özlenen Rehber Dergisi 67. Sayı
وَعَنْ أَب۪ي مَسْعُودٍ الْأَنْصَارِيِّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ النَّبيُّ صَلَّى اللّهُ عَلَيْهِ وسَلَّمَ :
إنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلامِ النُّبُوَّةِ الْأُولى : إذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ

Ebû Mes’ûd el–Ensârî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır: Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” (Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb 78)

Hayâ nedir?

Hayâ; utanma, hicap, ar anlamlarına gelir. Hak rızasına aykırı olaylar meydana gelince kalbin duyarlılık kazanması ve ıstırap duymasıdır. Bu hâlin belirtisi hayâ sahibi kişinin üzerinde derhal görülür. Çünkü bir çirkin olaydan dolayı, hayâ faziletine bürünmüş kişinin benliği bundan etkilenir. Allah’tan ve insanlardan utanan bir kimsenin, nefsinin istediği her hareketi yapması mümkün değildir. Utanma duygusuna sahip olmayan bir kimsenin ise önünde hiçbir engel yoktur; dolayısıyla böyle bir kimse her türlü çirkinliği kolayca yapabilir.

Yüce Allah insanın edep ve hayâ sahibi olmasını istemiş, hayâsızlığı ise yasaklamıştır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de bizlere: “Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, hayâsızlığı, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” buyurmuştur. (en-Nahl, 16/90)

Bu anlamda Peygamberimiz (s.a.v.): “Hayâ, iffet, dile sahip olmak imandandır. Cimrilik, fuhuş, çirkin sözlü olmak ise hayâsızlıktan ve münafıklıktandır.” buyurarak hayânın önemini dile getirmiştir. (Beyhakî, Kitabu’l-Îman 54)

Hayâ kavramının, Kur’an ve Sünnet’teki çeşitli kullanımlarından hareketle bazı sınıflandırmalar yapılmıştır. Meselâ Maverdî’nin sınıflandırması şöyledir:

1- Allah’a karşı hayâ,

2- İnsanlara karşı hayâ,

3- Kişinin kendine karşı hayâsı. Bunun ardından şu açıklamayı getirmektedir:

Allah’a karşı hayâ; O’nun emir ve yasaklarına uymakla olur. İnsanlara karşı hayâ; onlara eziyet etmemek ve yanlarında çirkin işler yapmaktan ve çirkin sözler söylemekten kaçınmakla gerçekleşir. Kişinin kendine karşı hayâsı ise, edep sahibi olması demektir.

Kur’ânî Bir Lafız Olarak Hayâ

Hayâ kelimesi ‘utanma duygusu’ ve ‘çekinme’ anlamında Kur’ân’da iki yerde kullanılmıştır. Bunlardan ilki, Kasas sûresinin 25. âyetinde, diğeri de Hz. Peygamber (s.a.v.) ile ilgili olarak Ahzab sûresinin 53. âyetinde yer almaktadır. Hz. Musa, Medyen yolculuğu sırasında Medyen suyuna varınca suyun başında hayvanlarını sulamakta olan bazı insanlar gördü. Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız vardı. Bunlar Hz. Şuayb’ın kızları idi. Hz. Musa, onlara;
“(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne? dedi. Onlar: Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır, dediler.”

“Bunun üzerine Hz. Musa onların hayvanlarını suladı.”
“Nihayet kızlardan biri utana utana yürüyerek ona (Musa’ya) gelip, ‘Bizim için koyunlarımızı sulamanın karşılığını vermek üzere babam seni çağırıyor’
“Ey iman edenler! Yemek için çağırılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez...” (el-Ahzâb, 33/53)

Bu âyet Hz. Zeyneb’in düğünü için ziyafet verildiği sırada, bazı sahâbîler yemekten sonra uzun uzun oturup konuşmaları ve onların bu davranışının Rasûlullah’a sıkıntı vermesine rağmen hayâsından kimsenin yüzüne bir şey söyleyememesi üzerine inmiştir.

İman ve Hayâ Duygusu

Rasûlullah (s.a.v.), “Her dinin bir ahlâkı vardır. İslâm’ın ahlâkı da hayâdır.” buyurmuştur. (Muvatta, Husnü’l-Huluk) Bir başka hadiste de hayâ ile ilgili şu olay zikredilir. Abdullah b. Ömer’in (r.a.) ifade ettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) fazla hayâlı davranmaması konusunda kardeşine öğüt veren bir adama rastlamış ve ona şöyle demiştir: “Bırak onu. Çünkü hayâ imandandır.” (Buharî, Müslim) Başka hadis de şöyledir: “İman yetmiş küsur şubedir. En üst derecesi ‘lâilâhe illallah’ demek, en alt derecesi de geçenlere zarar verecek şeyleri yoldan gidermektir. Hayâ da imandan bir şubedir.” (Müslim, Îmân 58)

Hadis-i şeriflerden anladığımız üzere hayâ imanın bir parçasıdır. Hem de imanın dışa yansıması olan amellerimizin Rabbimizin isteği doğrultusunda şekillenmesi hususunda önemli bir fonksiyona sahip iman şubesidir.

İzahını yapmaya çalıştığımız hadis-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.), hayâ duygusunun arka plâna atılmasının getireceği tehlikeyi, bir tehdit üslûbu içinde ümmetine haber vermektedir. Bir anlamda, utanmadıktan sonra dilediğini yapanların bu yaptıklarının sonucuna katlanacağını bildirmiştir. Ayrıca bu hadisi, utanmayan bir kimsenin dilediğini yapabilmesinin meşru olacağı şeklinde anlamak çok yanlıştır. Çünkü böyle bir yaklaşım Kur’ân’ın ilkelerine aykırıdır.

Allah’tan Hayâ Etmek

Hayâda birinci öncelik Allah’tan hayâ etmektir. Allah’tan hayâ etmek, O’nun emirlerine karşı gelmekten ve yasaklarından kaçınmaktır. Allah’ın her an kendisini görüp gözetmekte olduğunu bilen kul, kendini yaratan Rabbinden hayâ eder ve davranışlarını buna göre şekillendirir.

İbn-i Mesud’un rivayetine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.): “Allah Teâlâ’dan gerektiği gibi hayâ ediniz.” buyurmuş ve kendisine, “Yâ Rasûlallah! Allah’tan gereği gibi ne şekilde hayâ edebiliriz?” sorusu yöneltilmişti. Bunun üzerine Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim başını ve başında yer alan organları, karnını ve karna bağlı organı korur, dünya hayatının süsüne kendini kaptırmaz, ölümü ve çürüyüp yok olmayı unutmazsa o kimse, Allah Teâlâ’dan gereği gibi hayâ etmiş olur.” (Tirmizî)

Sahabe efendilerimizin de hayâ konusunda titiz olduklarını görüyoruz. Bilhassa Hz. Osman (r.a.) çok fazla hayâ sahibi bir zattı. Rasûlullah (s.a.v.) bu özelliğinden dolayı meleklerin bile Hz. Osman efendimizden hayâ ettiğini haber vermiştir. (Buhârî)

İlim Öğrenmede Hayâ Ölçüsü

Dinin teşvik ettiği utanma duygusu ile pısırıklığı ve görev ihmaline götüren benzeri diğer durumları birbirinden ayırmak gerekir. Müslümanların kendilerine has bazı dinî bilgileri öğrenme konusunda utangaçlık göstermeleri de doğru değildir. Bilgi öğrenme hususunda usulü iyi bilmek ve her konuda olması gerektiği gibi bu konuda da Rasûlullah (s.a.v.) ve onun güzide sahabelerini kendimize örnek almamız gerekmektedir. Günümüzde bazılarının özellikle televizyon programlarında bazı özel meseleleri ulu orta hem de erkeklere sorarak, tartışarak öğrenmeye çalışmaları ve bunu da ‘öğrenmede utanma olmaz’ edasıyla yapmaları dinimizin emrettiği hiçbir ahlâk kuralıyla izah edilemez. Bundan dolayı kadınların, kendi özel meselelerini yine bu konudaki bilgili mümin kadınlardan öğrenme yoluna gitmeleri edep açısından daha uygundur. Eğer bu mümkün olmazsa, edebine usulüne azami dikkat ederek diğer âlimlerden öğrenmelerinde bir sakınca görülmemiştir.

Rasûlullah (s.a.v.), müslüman hanımların sorduğu özel sorulara usulünce cevap verir, çoğu zaman da bu bilgileri Hz. Âişe aracılığı ile aktarırdı. Burada erkekten bilgi alma hususundaki usul; hayâ dairesi içerisinde, o erkeğin yakını olan bir bayan vasıtasıyla olmasıdır. Hz. Âişe annemizin Ensar kadınlarının öğrenme konusundaki tespiti meşhurdur: “Ensar kadınları ne iyi kadınlardır. Utanma duyguları onları dinlerini iyice öğrenmekten alıkoymuyordu.” (Müslim)

Hayâ duygusu ile ilgili şu özellikleri belirterek konumuzu bitirelim:

1. Hayâsız bir kimse, her türlü fenalığı çekinmeden yapabilir. Hayâ duygusunun olmadığı toplumlar insanların emniyet içinde olmadığı huzursuz toplumlardır.

2. Sağlıklı bir toplum için, hayâ duygusuna sahip nesiller yetiştirme gereği elzemdir.

3. Hayâ, bütün peygamberlerin ümmetlerine öğretip tavsiye ettiği bir ahlâktır. Rasûlullah (s.a.v.) de bize bu hususu çeşitli hadisleriyle belirterek hayâ sahibi bir ümmet olmamızı tavsiye etmiştir.

Hayâsızlığın sektör haline geldiği günümüzde müslüman toplumun temiz nesiller yetiştirmesi, öncelikle edep ve hayâ perdelerini muhafaza etmeleriyle mümkündür. Evinin, iş yerinin ve kalbinin başköşesine “edeb yâ hû” ifadesini bir düstur olarak yazan büyüklerimiz gibi bizler de edebi ve hayâyı baş tacı etmeliyiz.

Şair Mehmet Akif bu konuyla ilgili şöyle diyor:
“Ne ibret! Yok mu bir bilsen kızarmak bilmeyen çehren?
Bırak tahsili evladım, sen ilkin bir hayâ öğren!”
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.