Özlenen Rehber Dergisi

162.Sayı

Kişi Ne Zaman İmanın Tadını Alır?

Serkan Ünal Özlenen Rehber Dergisi 162. Sayı
بسم الله الرحمن الرحيم
عَنْ أَنَسٍ t، عَنِ النَّبِيِّ r قَالَ: «ثَلَاثٌ مَنْ كُنَّ ف۪يهِ وَجَدَ حَلَاوَةَ الْإِيمَانِ: أَنْ يَكُونَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا، وَأَنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لَا يُحِبُّهُ إِلَّا لِلّٰهِ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِي الْكُفْرِ كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِي النَّارِ.»

~~~

Enes b. Mâlik’ten (r.a.) rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: ’Üç şey vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi imanın tadını alır: Allah ve Rasûlü’nün o kişiye diğer herkesten daha sevgili olması, birini sevdiğinde ancak Allah için sevmesi, ateşe atılmayı istemediği gibi küfre/inkâra tekrar dönmeyi istememesi.’1

~~~

1. Hadisin Kaynağı
Müslüman hayatının en önemli sabitelerini dile getiren bu hadîs-i şerîf, Kur’ân-ı Kerîm’den sonra yeryüzünün en sahih iki kitabı olarak nitelendirilen ’Sahîh-i Buhârî’ ve ’Sahîh-i Müslim’ isimli iki eserde nakledilmiştir. İmâm Buhârî (rh.a.) söz konusu hadisi eserindeki ’Kitâbu’l-Îmân’ kısmında, ’Bâbu Halâveti’l-Îmân’ bölümünde yani ’imanın tadı/tatlılığı’ ile ilgili hadisleri topladığı bölümde rivâyet etmiştir. Söz konusu hadisi yine büyük hadis imamlarından İmâm Müslim (rh.a.) de eserinin ’Kitâbu’l-Îmân’ kısmında, ’Bâbu beyâni hısâli meni’t-tesafe bi-hinne vecede halâvete’l-îmân’ yani kişinin kendileriyle muttasıf olduğu takdirde imanın tadını alacağı hasletlerin beyanına dair hadisleri topladığı kısımda yine Hz. Enes b. Mâlik’ten (r.a.) rivâyet etmiştir. Şu kadarı var ki İmâm Müslim, mezkûr bölümde hadisin lafızlarında bazı küçük farklılıklar bulunan varyantlarını aktarmıştır. Neticede hadisimizi hem İmâm Buhârî hem de İmâm Müslim, üstelik aynı Sahâbî’den rivayet ettiklerinden dolayı ’muttefekun aleyh’ denilen en kuvvetli hadislerden sayılmıştır. Allah her iki imâmımızdan da razı olsun.

2. Hadisin Râvîsi Enes b. Mâlik (r.a.):
Sahâbe-i Kirâm’ın en güzide şahsiyetlerinden biri olan Enes b. Mâlik b. en-Nadr el-Ensârî el-Hazrecî (r.a.) hicretten on yıl önce miladi 612 yılında dünyaya gelmiştir.2 Hz. Peygamber (s.a.v.) Medîne’ye geldiğinde henüz on yaşında olan Hz. Enes’i (r.a.) annesi, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) de süt teyzesi olan Ümmü Süleym, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) hizmet etmesi için takdim etmiş, Hz. Peygamber de (s.a.v.) onu kabul etmiş, ayrıca ona Ebû Hamza künyesini vermiştir.3 O günden sonra Hz. Enes (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.) vefat edinceye kadar onun hizmetinde bulunarak hayır duasına mazhar olmuştur.
Hz. Enes (r.a.) şöyle anlatır: ’Ben, annem ve teyzem Ümmü Haram biz bize otururken Peygamber (s.a.v.) yanımıza gelip namaz vaktinin dışında ’Kalkın ki size namaz kıldırayım!’ dedi ve bize namaz kıldırdı. Sonra bize, ev halkına, dünya ve âhiret hayrının hepsiyle dua etti. Annem de ’Ey Allah’ın elçisi! Senin küçük hizmetçin (Enes’e de) dua et!’ dedi. Bana da bütün hayırlarla dua etti. Ettiği duanın sonunda şu (sözü) vardı: ’Allah’ım, onun malını ve çocuğunu çoğalt ve onda onun için bereket kıl!’4 Allah (c.c.) Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Hz. Enes (r.a.) hakkındaki duasını kabul etmiş, Hz. Enes (r.a.) Ensâr’ın mal ve çocuk bakımından en zengini olduğunu bizzat kendisi dile getirmiştir.5
Hz. Enes (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkında şöyle der: ’Rasûlullah’tan (s.a.v.) daha güzel ne bir koku, ne de bir misk kokladım. Ondan daha yumuşak ne bir atlasa, ne ipekli bir elbiseye ve ne de bir ipeğe dokundum.’6
Hadis râvîlerinden Sâbit, Hz. Enes’e (r.a.) şöyle dedi: ’Ey Ebû Hamza! Sen şimdi sanki Rasûlullah’a (s.a.v.) bakıyor da onun sesinin nağmesini işitiyor gibisindir; değil mi?’ O da şöyle dedi: ’Evet, vallahi ben onunla kıyamet gününde karşılaşıp ’Ey Allah’ın elçisi! İşte küçük hizmetçin…’ demeyi umuyorum. Ben ona Medîne’de çocukken on yıl hizmet ettim. Herkes benim dostumun (Hz. Peygamber’in –s.a.v-) istediği gibi olmuyor.7 O bana o süre içerisinde ne bir öf, ne de niye böyle yaptın veya bunu yapmadın mı demedi.’8
Hz. Enes (r.a.) Hz. Peygamber’den (s.a.v.) çok sayıda hadis rivayet ederek ’müksirîn’ denilen Sahâbîler zümresine dahil olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.) Refîk-i A’lâ’ya kavuştuktan bir süre sonra Hz. Enes (r.a.) Basra’ya vali tayin edilen büyük sahâbî Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a.) ile birlikte Basra’ya gitti. Daha sonra Dımaşk’ta bir müddet ikamet ederek Basra’ya geri döndü ve oraya yerleşti. Hicrî 93, miladî 711-12 yılında Basra’da 103 yaşındayken vefat etmiştir.9 Allah ondan razı olsun.

3. Hadisin İbâre Tahlili ve Şerhi:
[ثلاثٌ] Üç şey, üç haslet vardır ki [مَنْ كُنَّ ف۪يهِ] onlar, o hasletler her kimde bulunursa [وَجَدَ] o kişi bulur, hisseder [حَلَاوَةَ الإ۪يمَانِ] imanın tatlılığını, tadını. (O üç haslet de şunlardır): (Birincisi) [أَنْ يَكُونَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ] Allah’ın ve Rasûlü’nün olmasıdır [أَحَبَّ] daha sevimli, en sevgili olmasıdır [إِلَيْهِ] o kişiye, o kişi katında [مِمَّا سِوَاهُمَا] o ikisinin yani Allah ve Rasûlü’nün dışındaki her şeyden. (İkincisi) [وَأَنْ يُحِبَّ] ve sevmesidir [الْمَرْءَ] bir kişiyi [لَا يُحِبُّهُ إِلَّا لِلّٰهِ] ancak Allah için severek. (Üçüncüsü) [وَأَنْ يَكْرَهَ] İstememesidir, hoşlanmamasıdır [أَنْ يَعُودَ] geri dönmekten, tekrar düşmekten [فِي الْكُفْرِ] küfre, inkâra dönmekten [كَمَا يَكْرَهُ] hoşlanmadığı gibi [أَنْ يُقْذَفَ] atılmaktan, fırlatılmaktan [فِي النَّارِ] ateşe, cehenneme.
- [Üç şey vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi imanın tadını alır]
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu hadîs-i şerîfinde imanın tadının alınmasını mezkûr üç şeye hasretmiştir. Bu, imanın tadının alınmasına vesile olacak başka hasletlerin ve amellerin olmadığı anlamına gelmemektedir. Zira başka rivayetlerde bu hasletler arasında ’zekâtın verilmesi’ gibi bazı farklı hususlar da zikredilmiştir. Bu durumda Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ’üç şey’ diyerek özellikle vurguladığı hasletler, bulunmadığı takdirde kişinin imanının tadını almasının söz konusu olmayacağı, buna mukabil bunlara sahip olan kişinin imanın halâvetini yani tatlılığını hissedeceği özellikler anlamına gelmektedir. İmanın tadının alınmasını ifade etmesi ise kulun bu vasıflarla muttasıf olduktan sonra amellerindeki tekellüfün ve zorlanmanın ortadan kalkacağına, hem imanın gönüldeki nurunun hissedilmesine hem de ibadetlerden lezzet alınmasına işaret etmektedir. Ulema bu maksadın ancak uzun süren mücahedeler sonunda hâsıl olduğunu dile getirmişlerdir. Nitekim Utbe el-Ğulâm (rh.a.) Hazretleri’nin şöyle dediği rivâyet edilir: ’Namaz kılmak konusunda nefsimle yirmi sene mücadele ettim, sonra ömrümün kalan kısmında ondan lezzet aldım.’10
Âlimler şöyle demişlerdir: ’İmanın tadından maksat Allah (c.c.) ve Rasûlü’nün (s.a.v.) rızası uğrunda, ibadet ve itaatle, meşakkatlere de tahammül ederek, bütün bunları dünyalıklara tercih ederek imandan lezzet alınmasıdır. Kulun Rabbine olan sevgisi itaat ederek ve O’na muhalefeti terk ederek gerçekleşir. Yine Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) sevgisi de böyledir.’11
- [Allah ve Rasûlü’nün o kişiye diğer herkesten daha sevgili olması]
İşte bu hasletlerin birincisi, kişinin Allah’ı (c.c.) ve Rasûlü’nü (s.a.v.) herkesten daha çok sevmesidir. Hadîs-i şerîfin bu ibaresi imanın tahakkukundan sonra kulun, Allah’ın (c.c.) ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sevgisini bütün sevgilerin üstünde tutmadıkça bu tadın elde edilemeyeceğini, imanın kâmil olmayacağını vurgulamaktadır. Ulema, bu sevginin ise Allah’ın (c.c.) ve Rasûlü’nün (s.a.v.) emirlerinin öncelenmesi, yasaklarından da kaçınılması suretiyle oluşacağını bildirmişlerdir. İmâm Şâfiî (r.a.) şöyle demiştir:
تَعْصِي الْإِلٰهَ وَأَنْتَ تُظْهِرُ حُبَّهُ
هَذَا مُحَالٌ فِي الْقِيَاسِ بَد۪يعُ
لَوْ كَانَ حُبُّكَ صَادِقًا لَأَطَعْتَهُ
إِنَّ الْمُحِبَّ لِمَنْ يُحِبُّ مُطِيعُ
’Sen hem Rabbinin sevgisini iddia ediyorsun, hem de ona isyan ediyorsun
Bu akla aykırı ve görülmemiş bir durumdur
Şayet senin bu sevgin hâlis olsaydı ona itaat ederdin
Çünkü gerçek seven sevdiğine itaat edendir’12

İbn Receb el-Hanbelî (rh.a.) de şöyle der: ’Her kim Allah’ı (c.c.) ve Rasûlü’nü (s.a.v.) kalbinden samimi bir sevgiyle severse onun bu sevgisi Allah’ın ve Rasûlü’nün sevdiği şeyleri de sevmesini, Allah’ın ve Rasûlü’nün razı olduğu şeylerden onun da razı olmasını, Allah’ın ve Rasûlü’nün sevmediği, gazap ettiği şeyler hakkında onun da hoşlanmamasını zorunlu kılar ve azalarıyla da bu sevgi ve buğzun gereğince amel etmesini gerektirir. Azalarıyla buna muhalefet eden bir şey yaparsa, Allah’ın ve Rasûlü’nün sevmediği şeyler işlerse ya da zorunlu olmasına rağmen ve güç de yetirebildiği halde Allah’ın ve Rasûlü’nün sevdiği şeyleri terk ederse bu onun hakkında bir zorunluluk olan sevgisinin eksikliğine delalet eder. Artık bu kişi bu halinden tevbe etmeye ve boynunun borcu olan bu sevgiyi tamamlamaya koyulmalıdır.’13
Sahîh-i Buhârî şârihlerinden İbn Battâl (rh.a.) şöyle der: ’Mademki imana ancak Hz. Peygamber (s.a.v.) ile erişebiliyoruz, o takdirde onun sevgisi de imandandır. Bazı salih kimselere ’muhabbet/sevgi nedir?’ diye sorulmuş o da ’kalbin, Rabbin muradına uygunluğu, Allah’ın (c.c.) rızasına uyman, O’nun sevdiğini sevmen, sevmediğini de sevmemendir demiştir.’14
- [Birini sevdiğinde ancak Allah için sevmesi]
Kulun hayatına yön veren ve istikamet çizen en temel sâiklerden biri belki de sevgisini ve öfkesini Allah’ın (c.c.) rızasına göre kontrol etmesidir. Kulun bu hal üzere olması onun riya, yaranma duyguları ve benzeri mezmum sıfatlardan uzak olmasına yardımcı olarak onun üstün dereceler elde etmesine vesile olur. İbn Hacer el-Askalânî (rh.a.) şöyle der: ’Allah için sevmek dinin temel rükünlerinden ve en yüksek derecelerindendir.’15
Başka bir hadîs-i şerîfte de Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Kul Allah için sevip Allah için buğzetmedikçe açıkça imanı gerçekleştirmiş sayılmaz. Allah için sevip, Allah için buğzettiğinde Allah’ın velâyetine hak kazanır. Kuşkusuz, kullarımın arasındaki dostlarım, mahlûkatım içerisinden sevdiklerim benim zikrimle anılanlar ve benim de onların zikriyle hatırlandığım kimselerdir.’16
- [Ateşe atılmayı istemediği gibi küfre/inkâra tekrar dönmeyi istememesi]
Allah (c.c.), bir kulu küfrün karanlıklarından imanın nuruna, aydınlığına çıkardıktan sonra o kulun eski haline dönmekten ateşten kaçar gibi kaçması ve bunun için gerekli bütün tedbirleri alması ebedî saadete erişmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Zira onun bu şuura sahip olması halini muhafaza etmesine vesile olacaktır. Bu sadette büyüklerimiz ’Dini ve imanı hakkında sonum ne olur diye söğüt yaprağı gibi titremeyenin sonu tehlikededir.’ buyurarak bu hassasiyetin önemine dikkatleri çekmişlerdir.
İbn Battâl (rh.a.) ilgili hadisin şerhinde şöyle demiştir: ’Yani imanın tadını bulan ve iman kalbine karışan kişi kâfirin ateşte, cehennemde olduğunu bilir ve ateşe girmek istemediğinden küfürden yani Allah’ı inkardan da nefret eder, kerahiyet duyar.’17

4. Hadisten istifade edilen hususlar:
Bu hadîs-i şerîfte imanın tadına varılması için gerekli olan hususlar anlatılmış, böylelikle hem bu hususların gerçekleştirilmesine hem de imanın tadına varılması için çaba harcanmasına teşvik edilmiştir. Hadise baktığımızda kalbî bir eylem olan sevgi ve nefret, isteme ve kaçınma gibi durumların şekillendirilmesinin söz konusu olduğunu görürüz. Zira bu nebevî ölçüte göre kişinin imanının tadına varması hem sevgisini hem de nefretini şekillendirmesiyle mümkün olabilmektedir. Yani kişi öncelikle Allah’ı (c.c.) ve O’nun elçisini (s.a.v.), başkalarının sevgisini daha üstün kılmayacak şekilde, en çok sevecek, buna karşılık da küfre yani Allah’ı (c.c.) inkâra bir daha düşmemeyi asla istemeyerek, bundan hoşnut olmayarak hayatını devam ettirmesi gerekmektedir. İşte böylece imanın tadına/tatlılığına ulaşmış olacaktır.
Bu sevgilerin şekillendirilmesi, Allah (c.c.) ve Rasûlü’nün (s.a.v.) sevgisinin bütün sevgileri geride bırakacak şekilde kazanılmasını, inkâra düşürecek şeylere karşı kişinin kerahiyet duymasını kazandıracak vesilelerin başında önce tekellüfle bile olsa kendisini Allah’ın (c.c.) emirlerine, farzlarına alıştırması, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnet-i seniyyesine ittibâ etmesi gerekmektedir.
Allah (c.c.) bizleri, kendisinin ve elçisinin sevgisini en üstün tutan ve sevdiğinde Allah için seven bir kalp ile donatsın, küfürden ve küfre götüren şeylerden korusun…

(Endnotes)
1 el-Buhârî, ’Sahîh’, Kitâbu’l-Îmân, Bâbu Halâveti’l-Îmân, no: 16, c. I, s. 14; Müslim, ’Sahîh’, Kitâbu’l-Îmân, Bâbu Beyâni Hısâli Men İttesafe Bihinne Vecede Halâvete’l-Îmân, no: 67-(43), c. I, s.40.
2 DİA, Enes b. Mâlik maddesi.
3 İbn Hacer el-Askalânî, el-İsâbe Fî Temyîzi’s-Sahâbe, 1/126.
4 Abd b. Humeyd, el-Müntehab, s. 600.
5 İbn Abdi’l-Berr, el-İstîâb, 1/75.
6 Abd b. Humeyd, a.g.e., s. 601.
7 Bazı rivâyetlerde ’Yaptığım her iş dostumun istediği şekilde olmuyordu.’ diye geçmektedir.
8 Abd b. Humeyd, a.y.
9 DİA, Enes b. Mâlik maddesi.
10 İbn Battâl, Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, 1/66.
11 es-Suyûtî, ed-Dîbâc alâ Sahîh-i Müslim b. el-Haccâc, 1/60.
12 İmâm Şâfiî, Dîvân, s. 58.
13 İbn Receb el-Hanbelî, Câmiu’l-Ulûmi ve’l-Hikem, s. 827.
14 İbn Battâl, a.y.
15 İbn Hacer, Fethu’l-Bârî bi Şerhi Sahîhi’l-Buhârî, 1/49.
16 Ahmed b. Hanbel, Müsned, 24/317.
17 İbn Battâl, a.g.e., 1/68.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

3 kişi yorum yazdı.